Nazım Hikmet'in Yaşamaya Dair diye bir şiiri var.
"Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından."
bu şiir 1947'de yayınlanmış. Nerdeyse 100 yıl öncesinin düzturu. Hayat için bir Thelos (hedef, amaç) edinmenin yüceltildiği bir döneme ait. Oysa günümüz Post-modern çağında Theloslar yıkılıyor. Zamanın ruhu farklı. Hayat için amaç edinmek, tutkuyla bağlanmak senin için birşey ifade etmeyebilir.
Ailen de büyük ihtimalle "bizim elimizde hiçbir fırsat yokken neler başardık, senin önünde her türlü olanak var" şeklinde yaklaşıyor olabilir. Farklı jenerasyonlar. Birbirimizin fikirlerine saygı duyup birlikte yaşayamanın bir yolunu bulmamız gerekiyor.
Öğrenciysen, hele de üniversite öğrencisiysen üniversite klüplerine katılmak veya part-time öğrenci işlerine başvurmak gibi yöntemler deneyebilirsin. Çünkü denemeden de ne yapmak istediğini veya neleri yapabileceğini bilmek imkansız. Ben öğrencilik yıllarında spordan fotoğrafçılığa bir çok şeyi denedim. Ayrıca bir çok geçici işte de çalıştım. Kimisi hayatımda hiç yer etmedi, kimisi de geleceğim için bir zemin oluşturdu. Zamanım varken birçok şeyi deneyimlediğim için çok memnunum.