Boşa harcayarak...
"Dolu" kavramı her kabın hacmine göre değişir iken, ne yazık ki "boş" kavramı her kap için aynı anlama gelir.
Burada temel mesele "Boş" kavramından öte "Dolu" kavramının bizim için ne anlam ifade ettiğidir. Bu "dolu" kavramına göre sınırlı yaşamımızın ne denli doyuma ulaştığıdır. Yani hedeflerimizin kendisi ve bu hedeflere ulaşabilme oranıdır.
Hiç bir hedefimiz yoksa "boş" luk da yoktur. Ancak hedeflerimiz büyüdükçe (emek, birikim,yeterlilik ve olanaklarımıza bağlı olarak) kabımız da hacmen büyüyorsa , zaten orada bir boşluğun oluşması mümkün değildir. Ancak tam tersi ; kabımız büyüyor fakat içini doldurabilecek olanaklardan yoksun kalmışsak ve ya tersi , olanaklarımız var fakat bunları hacmen kapsayacak bir kap sahibi olamamışsak durum vahim.
İşte o zaman "iki yakayı" bir araya getirememenin ızdırabı başlar. Keşkeler keşkeleri kovalar. Bunu erken fark edip birazda "ayağımızı yorganımıza yahut yorganımızı imkan dahilinde ayağımıza" göre uydurabilirsek durumu tersine çevirmek mümkün.
Ancak bahtımıza lanet okuyup, boş verirsek, günü gelir keşkelerimize misli misli yenileri eklenir.
Hem ne demiş bu işin erbapları: "Keşkeleri az olan insan mutlu insandır."
Ömür ne yazı ki boşluk tanımayacak kadar kısa. Dolu dolu yaşamak lazım.
Her boşluk hanemize bir keşkedir ve ne kadar keşke o kadar boşluk, o kadar boşa harcanmış zaman demektir. Üşenmemek, ertelememek, vaz geçmemek lazım..!