Parayı veren düdüğü çalıyor!
Zaten şu anda eğitim sistemimiz buna dayanıyor. Temel bilimler (teknik ve mesleki olmayan, matematik, kimya, sosyoloji, edebiyat, felsefe vb.) ile uygulamalı bilimler (akademik eğitimin yanı sıra, ağırlıklı olarak mesleki eğitim veren ) şeklinde. İlki ağırlıklı olarak teorik ikincisi ise doğrudan üretime (mal ve ya hizmet olarak) dayalı pratik bir alanı ifade eder.
Fen liseleri, Anadolu liseleri ve buralardan mezun olanlara yönelik üniversiteler ağırlıklı olarak temel bilimleri, her tür meslek lisesinden mezun olanlara yönelik fakülte veya yüksek okullar ise ağırlıklı olarak uygulamalı bilimleri temel alır.
İkisinin alanı farklı olduğundan kıyas biraz zor olsa da, temel bilimler mezununun iş bulma olasılığı hem daha düşük hem de daha uzun bir zaman alırken, uygulamalı bilimler mezununun, ara eleman olarak ve mezun olur olmaz iş bulma olasılığı daha yüksektir. Olasılık diyorum çünkü eğitim bir ülke için günü birlik planlanabilen bir şey değildir. Öyle olduğunda bundan üniversiteler de fazlasıyla nasibini alır ve her iki alandan da mezun olan sadece bir diploma sahibi olmuş olur.
Üniversiteli işsiz(diplomalı işsiz) dediğimiz ve bugün için ülkemizde zirve yapan olgunun sebebi budur. Fakat diyelim ki eğitimi bu hali ile uzun vadeli planladık, çok şey değişir mi? Özellikle sorunun ikinci bölümüne yönelik olarak, kadın-erkek fırsat eşitliği, özgür tercih vb. sağlanır mı? Kadın erkek fark etmeksizin gerçekten yetenekler ve tercihler merkez alınıp, seçimler (alan ve iş) özgürce yapılabilir mi?
Bunun cevabı için biraz da eğitimin ne olup olmadığına ve ne olması gerektiğine bakmak lazım kanısındayım.
Eğitimin o kadar çok tanımı var ki. Bu tanımlamaların hemen hemen hepsi kendi içinde o kadar tutarlı ki. Kimi “istendik davranış” der kimi “talim ve terbiye” . Kimi “gizil güçler”den bahseder kimi “çoklu zeka”dan. Kimi çocuğu “geleceğe!” hazırlamaktan bahseder kimi “ara eleman”dan…
Bugün yeryüzünde temel ve bütünlüklü bir felsefeye dayanmayan tek bir eğitim sistemi yoktur. Bütün eğitim sistemleri de doğal olarak toplumun ihtiyaçlarının, toplumun ihtiyaçları da doğal olarak egemen ideolojinin ve savunucularının ihtiyaçlarının kendisi üzerinden kurgulanıp hayata geçirilir. Her revizyon, değişen dünyanın değişen şartlarına ve hep aynı zemin üzerinden aynı hedefe yönelik olur. Yani egemen ideolojinin değişen ve gelişen ihtiyaç ve beklentilerine …
Belki de soruyu yeniden ve çeşitlendirerek sormak gerekir.
Eğitim nedir, ne değildir?
Eğitim neden zaruridir?
Toplumu doğru eğitmek nasıl sağlanır?
Eğitim; sınıfsız toplumlarda toplumsal yaşamın doğallığında ve kendiliğinden, pratik içinde hayatta kalmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek amaçlı bilgi ve deneyim aktarımı idi. Gerek toplum gerek doğa için zaruri olan gerçek ve gerçeğin kavranmasına dayanıyordu. Zorunlu değildi.
Ancak sınıflı toplumlarla birlikte iradi ve zorunlu hale getirildi. Amaç, var olan egemen sistemin idamesi için ona uygun kafalar yetiştirmek oldu, her şeyini belirleyen de hep egemen oldu. Başta egemen'in beklentilerinin sürdürebilmesi amacıyla gerçek doğadan ve akıldan koparıldı, yeni ve sahte, çarpıtılmış, manipüle edilmiş bir gerçek ikame edildi.
Zamanla Egemen'in kaçınılmaz gelişimine bağlı olarak sömürülenin de ona uyum sağlayabilmesi adına ve sadece onun yararına olacak kısmi bir gerçek paylaşılmak zorundaydı. Bugün eğitim adı altında yapılan o. İngiliz, Hindistan'ı yağmalarken Hintli uşağa ihtiyaç duyar. Bunun için iletişim kurması gerekir, dil öğretir. Mal transferi için yol yapar, yerli teknisyene, mühendise ihtiyaç duyar vb.
Günümüz modern toplumlarında da durum aynıdır. Eğitim alanında hakikatin paylaşımı Egemen'in nitelikli sömürüsü ve nitelikli üretimle sınırlıdır. Aklı özgür kılacak, soru sormayı olağanlaştıracak alanlar kapalıdır. Geriye kalan tüm alanlar ise daha karlı bir sömürünün aracıdır. Burada eğitim kısaca tek tipleştirme görevi görür.
İnsan artık makinenin dişlisidir ve eğitim dişlinin sorunsuz çalışmasını sağlayan yağdan başka bir şey değildir. Zorunluluğu da buradan gelir. Zira sınıflı toplumlarda toplumsal yarar bir yalandan ibarettir.
Eğitimin toplumsallığından ve toplumsal yarından bahseden egemenin ifadesinin tercümesi: En iyi nasıl itaat sağlarım, hizmetine uygun kafalar nasıl yetiştirim, bilgiyi nasıl kontrol eder ve tekelime alırım. Ne sosu ile: Toplum yararı... Bu kocaman bir yalan.
Toplumu doğru eğitmek ifadesinin kendisi bile toplum üstü bir iradeye delalettir ve yukarıdakileri doğrular niteliktedir. Toplum eğitilen değil eğitendir. İlkel komünal, sınıfsız toplumda öyleydi ve kollektifti.
Sonraları yerine ikame olan egemen irade, kendinden menkul bir değer atfı ile sözde toplumsal perde arkasında kuklacı rolü ile toplumu doğru eğitme ( kimin doğrusu ve kimin yararına) derdine düştü ve korkarım ki bütün sınıflı toplumlarda böyle sürecek. Sınıfsız bir toplumun inşasına kadar.
Dolayısıyla okullaşma oranı da, temel ve uygulamalı bilimler de bugün uluslararası sermayenin ihtiyaçları neyi dayatıyorsa ona göre şekillenmektedir. Burada temel ve uygulamalı bilimler açısından kıyas o kadar talidir ki; uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına hitap etmeyen en ufak bir müfredat değişikliği dahi söz konusu olamaz.
Zira üçüncü dünya ülkeleri ile geri bıraktırılmış ülkeler her ne zaman ki dar boğaza girse (sokulsa) imdadına ilk yetişen ya dünya bankası ya da IMF olur. Parayı verir ve düdüğü çalmaya başlar. Bu o kadar absürt bir durumdur ki, parayı veren bu kurumlar, parayı verdiği ülkelerden ne geri ödeme, ne üretim ne de ekonomik hiçbir talebi öncelemez. İlk ve en önemli talepleri, para ile hiç alakası olmayacak olan hep eğitim ve sağlık politikalarına yönelik olur.
Kimi zaman bu alanların özelleştirilmesi, kimi zaman içeriklerinin sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edilmesi başat taleplerdir.
Diğer bir mesele ise, eğitimde fırsat eşitliği ve erkeklerin ağırlıklı alanlarda istihdamına yönelik verilen eğitim ve tercih sorunudur.
Erkeklerin, erkek oluşlarından dolayı eğitimdeki durumu bazen bir avantaja bazen de çok ağır bir yüke dönüşebilmektedir. Özellikle fırsat eşitliği konusunda erkekler muazzam bir avantaja sahip iken, erkek egemen toplum yapısı itibarı ile toplumsal baskı ve mevcut eğitim düzeninin bunu besleyen ve dayatan tercihleri çoğu zaman ve zannedildiğinin aksine erkeğe, kendi geleceği ile ilgili karar alma konusunda tıkayıcı birçok duvar örebilmektedir.
Erkekler istese de bu duvarları aşarak istedikleri alanları tercih edememektedir. Mezuniyet sonrası mezun olduğu, eğitim gördüğü alan üzerinden çalışan fakat fırsatını bulur bulmaz yıllar sonra bile işini değiştiren erkeklerin oranı karşı cins ile kıyaslanamayacak kadar çoktur. Hem de eğitim aldığı alan ile uzaktan yakından hiç alakası olmayan başka bir alan tercihi için…
Sonuçta kapitalist ekonomik ilişkilerin egemen ve belirleyici olduğu günümüz dünyasında , üretim ve kar temel ve eğitim bunun kalbi olduğundan, hangi alanda kaç kadının hangi alanda kaç erkeğin ne kadar eğitim alabileceği ve aldıkları eğitime göre hangi alanlarda ne kadar istihdam edilecekleri tamamen egemenin insiyatifindedir. İstisnaları da mevcuttur.
Dileyen herkesin, kadın erkek ayırımı yapmaksızın, eşit koşullarda tercih, beklenti ve yeteneklerine göre eğitim alabileceği, bunu istediği zaman değiştirebileceği bir eğitim zorunlu olamaz. Öyle bir eğitim, zorunluluktan çıkıp tercihen ve İnsanın kendi farkındalığının farkına varması, kendi ayakları üzerinde durabilecek donanımlarla donatılması şeklinde tanımlanabilen eğitimdir. Toplumsaldır, parasızdır, bilimseldir, erişilebilirdir, demokratiktir ve kar ile sermayeden tamamen bağımsızdır. Yegâne özne insandır. Bugün için nüveleri vardır(Yalın ayaklar hareketi, Matematik okulu vb.)
Fakat kar temel özne oldukça bütünlüklü olarak nüve şeklinde (ve saygın) olan böyle bir eğitimin devletler politikasına dönüşmesi, hayata geçirilmesi ancak alttan, örgütlü ve sürekli bir toplumsal baskı ve talep ile hayat bulabilir. Mevcut eğitimim kendisi de zaten bunun olabilirliğinin önüne set çekmekten ibaret olunca, haliyle parayı veren düdüğü çalmaya devam ediyor. Fakat toplumsal ve bilimsel gelişmenin önünde hiçbir gücün duramayacağını da hatırda tutmak lazım. Yavaşlatılabilir fakat engellenemez…