Yeni risktir, değişim emek ister. Konfor iyidir!
Muhtemeldir ki genetik kodlarımızla ilgili. Hayatta kal, soyunu sürdür.
Ve muhtemeldir ki bu iki temel genetik kodu doğrudan tehdit eden bir durum olmadığı sürece türümüz tembel olduğu için.
İnsanlık tarihi boyunca, egemen felsefe, güç, ideoloji, devlet, din vb. unsurlar da bu temelin üzerine ve örtüşecek şekilde, yetin, düşünme, neme lazım, şükret, evdeki bulgur yeğdir şeklinde, kimi zaman baskı ile kimi zaman ikna ve rıza ile ve çoğu zaman gerçeği manipüle ederek, yalan ile bu tembel yanımızı hep besledi. Öyle ki; Çoğu zaman hayatta kalma ve soyun devamı tehlikede olduğunda bile bizleri harekete geçmekten alı koyacak bir ustalıkla...
Yeni olana karşı gelme refleksini hayatında en az bir defa göstermeyenimiz yoktur sanırım. Ancak bu refleks kimimiz için kısa sürelidir ve olaya-olguya özgüdür, kimimiz için uzun sürelidir ve hemen hemen her olay ve olguya yöneliktir. Temel ayrışma, yaşama nereden ve nasıl baktığımızla ilgilidir. Değişimden yana devrimci mi yoksa var olanı korumaya dönük muhafazakâr mı?
Bu konu üzerinden birkaç noktaya daha değinmenin yararlı olacağı kanısındayım. Dünyanın her yerinde ve insanlık tarihi boyunca konumlanan birbirine zıt iki tanımlama olan devrimci (yeniye açık, değiştiren) ve muhafazakâr (yeniye kapalı, eskiyi koruyan) kavramları günümüzde sanki belirli bir kesimin tekelindeymiş gibi varsayılarak hep yanlış kullanıldı. İlericilik, devrimcilik bilime, muhafazakârlık salt inanca yama edildi.
Her ne kadar olgusal olarak yaşamın pratiği içerisinde ağırlıklı konumlanmalar bu tanımlamaya uysa da aslında bu iki kavramın ( devrimci- muhafazakâr) , yama edildikleri kesimlerden çok daha geniş bir etki alanına sahip olduğunu, kesim, grup ayrımı olmaksızın her coğrafya, topluluk ve inançta var olduğunu söyleyebiliriz.
Var olanı koruma, sahip olduğu göreli konfor ile yetinme yaklaşımını, “bilimi” temel alan ve hatta bu alanla uğraşan nice insanda görebileceğimiz gibi, aksini de görebilmekteyiz. Muhafazakâr kampta varsayılan nice insanın devrimci bir tutumu tercih edebildiğini, değişime ve gelişime katkı sunma derdine düştüğünü de…
Doğa, yaşam, gerçek devrimcidir. "Değişmeyen tek şey değişimdir."
Bu, türümüz için de geçerlidir. Her ne kadar genetik kodlarımız hayatta kalmaya ve soyun devamına göre şekillenmiş olsa da ve her ne kadar bu iki temel olguya yönelik doğrudan bir tehdit olmadığı sürece var olanı korumaya meyilli tembel bir yanımız olsa da, doğanın devinimi, evrim; ancak yeniye uyum sağlayabilenin günümüze gelebildiğini de genetiğimize işlediğinden, iki ileri bir geri bazen muhafazakârlığımız ağır basmakta bazen de devrimciliğimiz. Sonuçta her şey ileriye doğru akar ve ilerleme yavaşlatılabilir fakat engellenemez.
İşte bugün asgari seviyede de olsa bu gerçeğin kavrandığını var saydığımızdan, değişime kapalı olduğunu sandıklarımızın da aslında değişime uyum sağladığını gözlemleyebiliyoruz. Tek farkla; değişenleri, değiştirenleri bir adım geriden takip ederek.
Devrimci değiştirir, muhafazakâr eskide diretir. Devrimci yeniden değiştirir, muhafazakâr bir önceki değişene sımsıkı sarılır. Bu böylece sürer gider. Fakat bir adım geriden de olsa değişir…
Değişimi, değişimin kaçınılmazlığını, yeniye diretmenin anlamsızlığını adı gibi bildiği halde sırf menfaatleri ile örtüşmediği için, elindeki imkânları da kullanarak inkârı tercih edenler de yok değil. Hatta bir adım ötesine geçip gerçeği ve dayanaksız tersyüz etme derdine düşenler de. "Aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız!"