Her şeye anlam kazandıran şey bilinçin taa kendisidir. Anlam üreten bir zihne sahip olmamız her şeyi anlamlı kılan yegane şeydir. Peki anlam nedir ve nasıl üretilir diye sorarsak ilk olarak anlam bilgi işleme sürecindeki bütünlüktür. Bu bütünlük olmadan anlam oluşmaz. Örneğin bir pc hiç bir biçimde anlam üretemeyen durumdadır. Yani PC de yazılım yolu ile bilgi tanıma ve tanımlaması gerçekte tek tek veri işleme süreci ile olurken bizlerin anlam üreten ve bütünsel veri işleyebilen zihinlerimizin ürettiği yazılım kodları sayesinde bu makineler bize anlamlı bilgi oluşturarak bunları üretme amaçlarımıza hizmet ederler. Yazılım kodları esasen bir kod şeması içerir. Bu şemayı oluşturabilmek için ise dediğim gibi sizin anlam üretmeye elverişli bütünsel veri işleyen bir durumda olarak bilinçli olmanız gerekir. PC 'nin kendisi için ise ürettiği ve çıktı olarak sunduğu bilginin hiç bir anlamlı durumu yoktur.
Yine bir PC'deki yazılım yani kodlama şeması determinist bir durumdadır. Makine işlemlerinde ya 1 sonucunu verir veya 0 sonucunu. Yani makine için temelde 1 'işlem yap' 0 ise 'işlem yapma' anlamını taşır. Bu 1 yani işlem yapın makine devrelerindeki (donanımdaki) durumu ise elektron transferi yap yani biraz daha açarsak elektriği ilet diğer işlem yapma durumunda ise elektron transferi yapma yani elektriği devrelerde iletme olarak gerçekleşir. Bu determinist süreç ise makinenin kararsız kalamaması demektir. Makine kararsız kalırsa artık sistem veri üretemez ve makine enerjisi bitene kadar veya bozulana kadar duramaz demektir. Görüldüğü üzere makineler determinist bir kodlama süreci ile işlem yaparlar.
Burada şunu da özellikle vurgulamak gerekir ki bilincin yani benlik bütünlüğünün nasıl var olduğu, beynin bunu nasıl oluşturduğu hala beyinle ilgili bilinçle ilgili çözülememiş en önemli konulardan biridir. Çünkü bilgi bütünlüğü bilinç deneyiminde parçalanamaz bir bütünlük halindedir. Parçalandığında anlamını kaybeden bütünlük durumunda ise 'indirgenemez bütünlük' geçerlidir ve aynı şekilde bütün parçalardan daha fazlasıdır ilkesi de geçerlidir. (Örneğin uçak uçar ama parçaları uçamaz gibi. Bunu bilinç bütünlüğüne uygular isek nöronlar tek tek şuursuzdur ama sizin şuurunuz vardır. Bu nedenle şuur bütünlüğünüz parçalanamaz bir durumdadır. Materyalist felsefenin açıkladığım bu nedenlerle indirgemeci yaklaşımı hiç bir biçimde evrenin anlaşılması için yeterli değildir. Ancak felsefi tercihlerle bu durum ısrarla savunulmaya devam edilmektedir. Çünkü evreni indirgemeci biçimde ele alanlar için ne anlamın ne kendi varlıklarının ne de herhangi bir bilgi türünün gerçekte hiç bir anlamı yoktur. ) Devam edersek Beyindeki bu sürecin arka planında beyinde bir pc'dekine benzer biçimde tek tek veri işleme süreci gibi duran (nöron hücrelerinde gerilim farkında dayalı elektrik iletim süreci ile oluşan iyon transfer süreçlerine dayalı işlemler) işlemlerde bu bütünlüğün nasıl var olduğu gizemini korumaktadır. Veri bütünlüğünü sağlayan şey beyindeki bütünsel bir devre durumuna mı dayanıyor. Ancak bu ihtimalde kendisi de en nihayetinde bir devre olan bu bölgenin beynin diğer kısımlarında oluşan veriyi nasıl kavradığı ve farkında vardığı sorunu çok daha büyük bir sorun olarak karşımızdadır. Böyle bir olasılık da bütünlüğü sağlayan devrelere beynin diğer bölgelerinin işlediği verinin aktarılması gibi bir durum gerekir. Peki örneğin gördüğümüzde gören şey beyindeki devreler mi. Görmek evrende ışıkla etkileşime girmek demektir. Bu durumda biz devreler isek devrelerde oluşan görüntüye dönüşüyor olmamız gerekmez mi. Çünkü devreler biz isek o zaman biz devrelerde oluşan veriye (o an) dönüşmek durumundayız. Yok eğer devreler biz değilsek biz gerçekte neyiz???. Düşünün bir kez görme merkezinde oluşan görüntüleri nasıl görüyoruz. Biz bu görme merkezindeki devreler isek burada oluşan görüntüler o an biziz demektir. (Veya o an ona dönüştük demektir) Yani anlık biçimde burada işlenen veri ney ise bizde o an oyuz yani o veriye dönüştük demektir. Bilinçteki tüm görme, duyma ve hatta hayal etme deneyimleri eğer biz devrelerden ibaret isek zorunlu olarak bilinç deneyimi bu duruma dönüşür. Çünkü burada devrelerle ve devrelerde işlenen veri ile biz arasında tabiri caiz ise ayrılık gayrılık kalmaz böylece mesele de çözülmüş olur. O halde bilinç kendi veri işleme biçimine bağlı olarak neyi görüp duyuyor veya hayal ediyorsa yada düşünüyor ise ona dönüşen bir bilgi veya etkileşim hali midir.??? Eğer böyle ise biz herşeyiz veya herşeye dönüşebiliriz veya olan dönüşüyoruz demektir. Bu halde Biz gördüğümüz sırada ve anda mavi rengin taa kendisiyiz demektir. Çünkü bizim kendimizin bilinç deneyiminde algıladığımız gerçeklik biçiminden başka bir durumumuz veya varlığımız yoktur demektir. O an neyi görüp neyi duyuyor neyi hayal ediyor isek biz oyuz veya ona bilinç deneyimi (qualia) olarak dönüştük demektir. Peki bilinç bu denklemin neresindedir diye sorarsak bilinç ise dönüştüğümüz (mesela gördüğümüz) herhangi bir şeyin bu durumda farkında olma halidir.
Peki bizim devreler olmamız dışındaki diğer ihtimal nedir. Bu ihtimal ise bizim devrelerden ibaret olmadığımız ihtimalidir ki bu ihtimal öncekinden çok daha 'karışık'tır. Bu ihtimale burada daha fazla uzatmamak adına girmiyorum.
Kısacası anlam biziz anlamın taa kendisiyiz, anlam veren biziz. Bu her iki yönde de geçerli. İnkar veya inanç için de bu durum geçerli. Çünkü biz neyi düşünürsek ona dönüşürüz ve 'O' oluruz. Bu sonsuz potansiyel bilinçte vardır. Anlamı kabul edersek anlamlı, anlamsızlığı kabul edersek anlamsız oluruz ve de bunu yaşarız. Bilinçlerimizin bu potansiyelini görüp kendi gerçekliğimizi yaratmanın ne kadar önemli olduğunun farkında olursak ve dinlerin iddia ettiği gibi bir başka yaşam biçimi bu hayatımızdan sonra eğer var ise işte bu yarattığımız gerçekliğe göre yeniden var oluş bulacağımız gibi bir olasılığı göz önünde bulundurmanın böyle bir düşünce biçiminde ne kadar ciddi ve önemli bir olasılık olduğunu anlarız. Bize inkar etmek veya inanmak (kabul etmek) için her ikisi için sonsuz (indeterminist yani nedenlerden ve sonuçlardan bağımsız düşünebilen) bir bilinç gerekir. Ancak bu şekilde dış dünyada var olan gerçeklikteki bizi inanca da inkara da götüren sebeplerden bağımsızlaşıp tercihte bulunabilelim ve kendi gerçekliğimizi yaşayabilelim. Unutmamak gerekir ki yaratıcı gerçekten varsa kendisinin inkar edilmesini de dilemiş olarak hem inancı sağlayan hem inkarı sağlayan nedenleri evrene serpiştirmiş olacaktır. Çünkü başka türlü seçim insana kalamaz ve seçimden de bahsedilemez. İnsanın seçim yapabilmesi için ise bilinç deneyiminin kendi gerçekliğini yaratacak şekilde (evrenin sunduğu imgeler çerçevesinde) sonsuz bir indeterminizm içinde bulunması ve dış dünyadaki gerçeklik (sebep sonuç süreci de dahil) ne olursa olsun ondan ayrıksı olabilmesi ve düşünebilmesi (yani buna gerçeklikten düşünsel olarak bir nevi kopuş diyebiliriz) gerekir.