Evrimde çevrede yıkıcı koşullar var olmadığı sürece evrimin yönünü cinsel seçilim (çoğalma mekanizması) belirler. Darwini çok düşündüren Tavus kuşunun kuyruğu cinsel seçilimin eseridir. Zannedilenin aksine tavus kuşunun kuyruğunun hayatta kalmaya katkısı yoktur tam tersine kolay av olma veya görece yavaş koşma gibi dezavantajları vardır. Ancak bunun avantajı üreme başarısındadır. Erkek tavus kuşunun kuyruğu ihtişamı ile dişi tavus kuşlarını cezbederek seçilmelerini sağlar. Aynı şey insan için de geçerlidir. Hiç bir kadını siz bu kadının kalçası geniş iyi ve kolay çocuk doğurur diye seçmezsiniz. Siz de bir kadını cezbedici güzellik unsurları ile seçersiniz. Evrimi sadece işlevsellik veya faydacılıkla tanımlayanların içinden çıkamayacakları bir durumdur bu. Çünkü işlevsellik ve cazibe, fayda ile estetik iç içe geçmiş bir durumdadır bu noktada. Birini alıp diğerini es geçmek ise her ihtimalde eksik ve hatalı bakış açılarına, kavrayış ve düşünme biçimlerine neden olur. Bu şuna benzer: örneğin tadlar ve kokular vardır ancak evrenin kendisi için tad ve koku diye birşey yoktur. Kendi benliğini aradan çıkaranlar için tad ve koku diye bir şey var olamaz. Aynı biçimde kendi benliğini aradan çıkaranlar için estetik diye veya güzellik diye bir kavram kalmaz. Çünkü güzel ve çirkin bu kişiler için farksız hale gelir. Tıpkı iyi ve kötünün bu kişiler için farksız hale gelmesi gibi. Oysa kişinin benliği (bilinci) tüm bu kavramları hem ortaya çıkarır hem belirler. Dolayısıyla evrimdeki estetik kavramını görmek ve anlamak için kişiler benliğini es geçmemelidir. Bunu yapan kişi resmin bütününü değil ancak bir parçasını görerek kendisine düşünme biçimi belirlemiş olur. İnsan bilincinin evrenselliği ile herşeyin ölçüsüdür. Çünkü bilinçli her tür aynı (boyutsal büyüklükte) gerçekliği bizim kavradığımız gibi kavrar bizim ürettiğimiz anlamları ve kavramları üretirdi. Bunu başka cevaplarımda daha ayrıntılı biçimde açıklamıştım. İşte bilincin bu evrensel kavrayış yönü ile insan (insan bilinci ve benliği)herşeyin ölçüsü durumuna gelir. İyinin kötünün güzelin çirkinin göreceli durumlar elbette vardır. Ama bu ancak belli sınırlarda geçerlidir. Siyah siyah beyaz beyazdır. Tartışmalar gri alanlardadır. Sınırlarda görecelilik biter. Benliğin ölçü olduğu durumlarda objektif koşullar belirleyici olur. Örneğin bir insana veya canlıya zarar vermenin kötü birşey olarak tanımlanması için kişinin kendinin (benliğinin) acı çekebilen bunu yaşayabilen, deneyimleyebilen bir yapıda olması gerek. Kendi benliğinde bunları duyumsayamayan kişi için bir canlının durumunu anlayamayacağı için zarar verme kavramı ortaya çıkamaz. Benliğin ölçü olması işte bu şekilde bir şeydir. Tabi düzen bozmak veya bir şeyi daha entopisi yüksek hale getirmek de cansız nesneler bakımından zarar verme kavramını ortaya çıkarır. Örneğin bir masayı kırmak masanın entropisini daha yüksek hale getirir. Bu da yine zarar vermek kavramını doğurur bizlerde. Ancak düzeni anlamak ve algılamak için de düzensizliği anlayan tanımlayabilen ve bu ikisi arasında fark yaratan yine bir bilince ihtiyacınız vardır olacaktır. Bütün en köklü felsefi tartışmaların temelinde kendi benliksel özelliklerini kriter alanlar ile almayanlar ve kendi benliklerini es geçenler arasındadır. Çünkü doğayı kendi benliğinden bağımsız ele alanlar ile benliği ile alanlar en köklü felsefi görüşlerin ortaya çıktığı ana eksendir. Bakın bir çok fikri bu açıdan ele alın aynı eksene ulaşırsınız. Doğayı şuursuz biçimde (yani kendi bilincinin ürettiklerini devre dışı bırakanlar) ile kendi benliğini esas alarak doğaya bakanlar arasındadır tüm tartışmalar. Ama kendi benliklerini atlayanların unuttukları şey şudur ki kendi benliklerine ve bilinçlerine 'mahkum' olarak hiç bir zaman anlam dünyasından kavrayış dünyasından çıkamazlar. Yani burada bir paradoks oluşur. Evreni hem bilinçleri ile kavramış olurlar hem de onu devre dışı bıraktığını sanarlar. Oysa böyle bir şey asla mümkün değildir. Bu da kendilerini ve benliklerini hiç bir zaman devre dışı bırakamadıkları ve bırakamayacakları demektir. Her ihtimalde ona mahkumlar ve onun belirlediği sınırlar içindeler farkında olmasalar bile. Bu nedenle Onlar için de iyi kötü kavramı anlamlı her ne kadar doğada iyi ve kötü arasında bir fark olmadığını düşünselerde. Benliklerini es geçemedikleri için bu farkı yaratıyor, yaşıyorlar ve yaşayacaklar!