İnsanların doğa ile çok daha içli dışlı oldukları eski zamanlarda maruz kalınan ve açıklanamayan doğa olaylarının çeşitliliği, inanılan tanrıların çeşitliliğini ve dinin biçimini belirliyordu muhtemelen. Bilgi ve tekniğin gelişimiyle doğayla arasına mesafe koyup korkularının büyük bölümünden kurtulan insan dini bir kenara bırakmak yerine, eskinin somutluk arz eden tanrılarını çok daha soyut bir tek tanrı fikriyle ikame etti. Artık doğanın değil kültürün ürünü olan ve kültürel çeşitliliğe göre çeşitlenen tanrı tasarımlarıyla karşı karşıyaydık. Hayal gücü, hurafeler ve korkuların yönettiği masala yatkın toplumlar korkularının biçimlendirdiği kültürel örüntüler üzerinden dinsel anlatılar kursalar bile, bu noktada karşımıza çıkan çeşitlilik muhtemelen tek tanrı fikrinin yarattığı mantıksal sınırlama sayesinde çok da uçuşa geçemedi. Tek tanrılı dinlere özgü mitler arasındaki benzerliklerin kaynağını böyle bir akılsal müdahalede aramak, Hegel gibi Aydınlanma etkisindeki filozoflara iyi bir fikir gibi görünmüş olmalıdır. Bu bakış açısına bağlı kalırsak vereceğimiz yanıt şuna benzer: Dinlerin tarih boyunca sunmuş olduğu çeşitlilik, tek tanrı fikrine götüren insan aklının aldığı tarihsel biçimlerle sınırlanmış vaziyettedir. Bu yanıta bağlı kalırsak diyebiliriz ki, sayesinde metafiziksel sorular sorup aklın kendisini sorgulama nesnesi haline getirdiğimiz felsefe, hurafeye yatkınlığı mümkün mertebe azalmış daha bilimsel insan topluluklarının dini haline gelir. Bu anlamda dinlerin çeşitlenişini, düşünce tarihinde boy gösteren felsefi yaklaşımlar çeşitliliği ile açıklamak mümkündür. Tabi bu sitenin adı "Evrim Ağacı". Daha doğalcı bir tavır benimseyip tanrı fikrini insanın biyolojik evrimine ve bu evrimin son durağında zihnin ortaya çıkışına bağlayan bir yanıt verme denemesine de girişilebilir.