'Ben' dediğiniz varlık bilinçsel bir bütünlük olarak var oldu ve varlık bilincine erdi. Siz o 'beni' atomlardan moleküllerden oluşan bir yapı olarak görseniz de bilinçsel bütünlüğünüz sayesinde evrendeki tüm atomları ve molekülleri anlamlı bir bütünlük içinde görüp, işitip buna uygun bir yaşam sürmektesiniz. Yoksa bilinçsel bütünlüğünüz olmadan evrene dair hiç bir "anlamı" oluşturmanız mümkün değildi. Çünkü aksi halde (yani 'ben'in bütünlüğü olmadan) bu durum sayıca çok olan atom ve moleküllerden oluşan bir yapı olarak sizin başka atom ve molekülleri 'gören' 'duyan' durumunda olmanizla eş deger olacaktır. (Eğer bilinçle ilgili sadece nicelikten bahsedebilseydik o zaman durum bu olurdu. Ancak durumun sadece bu olmadığını indirgenemez bir bütünlük içinde evrende niceliksel bir araya gelişlerin nitelik farklarına dönüştüğünü veya ortaya çıkardığını görüyoruz) Bu nedenle sizin bilinçsel bütünlüğünüz 'indirgenemez' bir nicelik ve niteliktedir. Bu aynı zamanda şu demektir ki O halde bilinçsel bütünlüğünüz ile ancak oluşabilen hissetiklerinizi de atom ve moleküllere indirgeyemebilir Ve hissetikleriniz ile de felsefe yapabilirsiniz. Çünkü bilinçsel bütünlüğünüz gibi bilinçsel içerikler de aynı 'indirgenemezlik' kapsamında ele alınabilecektir. Çünkü siz olmadan onlar da aynı bütünlük içinde var olamazdı ve ortaya çıkamazdı. 'Hislerle felsefe' sayesinde Örneğin 'ben' dediğiniz seyin atom ve moleküllerden fazlası olduğunu hissedebilirsiniz.
Üstelik 'ben' dediğiniz şeyden bağımsız olarak herhangi birşeye anlam vermeniz de veya o şey de anlamsızlık hali bulmaniz da mümkün değil. Unutmamak gerekir ki Anlamsız bulmak için dahi 'anlam veren'e ihtiyac vardır. Bu açıdan 'ben" dediğiniz şeyden bağımsız bir şeyi ele almanız mümkün değildir. O halde o 'ben' e yönelmek burada kritik bir öneme sahip olmaktadır. Çünkü 'O' yoksa herşey anlamsız bile denemeyecek kadar 'yoktur' zaten. Bu nedenle Herşey 'O'nunla anlamlıdır, anlamsızdır ve hatta 'vardır'. Örneğin 'ölüm' dediğimiz şey onunla anlamlı hale gelir. Yoksa ölümün sizin anladığınız 'sona erme' anlamı evren için yoktur. Çünkü evrende hiç bir şey enerji seviyesinde yok olmaz. Bu nedenle Ölüme bir 'son' anlamını veren zaten sizin bilinçsel bütünlüğünüzün eseridir. Daha doğrusu ona bir son anlamını veren zaten bilinçsel bütünlüğünüzün bozulması, kaybolması nedeniyle ve buna dayanarak sizin verdiginiz bir anlamdır. Eğer bu bütünlük olmasa ölüm diye bir anlam ortaya çıkamazdı. O halde herşeye anlamını veren sizseniz burada herşeyi belirleyen şey de sizsiniz demektir derinlerde. Evren açısından 'sizin' veya bilinçsel bütünlüğünüzün nasıl bir ölçü olduğunu en derin haliyle fark etmeden yapılan bütün felsefi çıkarımlar 'özne' yi aradan çıkardığını sanıp 'nesneyi' ozneden bağımsız ele aldığını sansa da bu tam bir yanılgıdır. Bu nedenle felsefe yaparken 'ben' dediğiniz seyin ve onun getirdiklerinin de oldukça önemli yeri var demektir. Uydurmaları bir kenara korsak bizlerde ölüm diye bir şeyin anlamını da evren var kıldı ve ortaya çıkardı çünkü bilinçsel bütünlüğümuz de nihayetinde evrenin eseri. Bu yüzden bilinçsel bütünlüğümuz içinde oluşan hislerin anlamların (örneğin ölüm karşısında sizde oluşan derin üzüntünün) neden evrende karşılığı olmasın ki zira ölüm bile bilinen anlamıyla bizim için anlamlıysa ve bu anlamları da evren ortaya çıkardı ise neden olmasın. Bilincimiz veya bilinçsel iceriklerimiz bu evrenden ayrı yada bagimsiz veya yalıtık bir durumda değil ki. Uydurmaları bir kenara korsak bahsettiğim sekilde konuya yaklaşan kişi veya kişiler için feslefi anlamda bunlar çok olası veya felsefi anlamda çok ciddi argümanlara dayanan fikirler olarak görülebilir.
Tanrı ve ölümü özellikle yazdığınız için özellikle ölümü referans aldım. Sonuç olarak ölümle ugrasiriz tabi ki çünkü 'ben' dediğiniz herşey yaşamaya bağlı ve 'ben' dediğiniz o herşeye anlamını veren ve sizin için en değerli olan şeyin yok olacağını düşünmemek için sizin veya diğer insanların bazı 'indirgenemez' hislere, anlamlara veya argümanlara sahip olabilmesi neden mümkün olmasın ki.
195 görüntülenme