Ölüm sonrasıyla ilgili somut bir bilgimizin olmadığını kabul etmek zor geliyor. O nedenle kutuplaşmış bakış açılarından bazıları mutlak bir sonsuz yaşama, bir diğer ucu da, ölüm sonrası yaşamın asla olmadığı yargılarına saplanıp kalmış görünüyorlar.
Bilmiyoruz.
İnsan olarak bir konuda bilgiye sahip olmamanın verdiği şüphe tereddüt yerine, bunu sümenaltı edecek bir KANAAT üretmek daha konforlu gelmekte bireylere. Bu korkudan öyle uzaklaşmak için öyle güçlü bir kanaat üretmeliyim ki, beni ondan uzak tutsun.
Gerçeği kabul etmek, kendi şartlarında anlamaya çalışmak, psikolojik olarak bizi zorlayabilir. Bilinç, yaşamda kalmayı temel aldığı için, bizi yaşamda tutacak kaçış savunma mekanizmalarını daima çalıştırmakta. İnsan olarak bir konuda yargıya sahip olma (delilsiz bir konuya ikna olmak) konusunda ciddi bir yatkınlık söz konusu.
Herkes, hayatı kendi ürettiği anlam üzerinden tanımlıyor ve değer yüklüyor. Bu nedenle her bireyin yaşam amacı farklı olabilir. Yaşamda kalma motivasyonu farklı olabilir, hatta olmalıdır. Kendini keşfetme, anlamaya çalışma, bilimsel ve felsefi konularda belli bir seviyede uzmanlaşma çabasında olmuş bir kişi, yaşamla ilgili derin arayışlarda bulunabilir. Böyle kişiler, ARAYIŞLARInı sürdürerek, bazı anlamlara ulaşabilirler. Bu inanılmaz önemli bir yolculuktur. Neden var olduğu üzerine yeterli mesai harcamamış bir insan, neden öldüğünü de bilemeyecek ve yaşam adlı bilmediği konuyu hiçe saymış olacaktır. Kişi, kendi potansiyelini zorlayıp, sonuna kadar araştırmadığı sürece, yaşamın anlamı üzerine analiz yapma hakkını kendinde bulmamalıdır içsel tutarlılığı açısından.