Görünür spektrumun dışındaki ışığın keşfi ışığın elektromanyetik dalga olduğunun farkedilmesinden çok daha eskiye dayanır. Teorik açıklamasından çok daha öncesinde yapılan bir takım gözlemlere dayanıyor. Bu konuda ilk gözlem, William Herschel (1800) ve Johann Wilhelm Ritter (1802) tarafından yapılmıştır.
William Herschel, esasen bir astronomdur. Hatta Uranüs'ü ilk defa gözlemlemiş o yüzden Uranüs ismi verilene kadar Uranüs Herschel yıldızı olarak anılmıştır. Yıldızların ışığını prızmadan geçirip hangi renkten (frekanstan) ne kadar ışık geldiğini ölçmek için bir spektrometre kullanıyor prizmadan geçirdiği ışığı çok hassas bir dizi termometreye düşürüp hangisinin ne kadar ısttığına bakıyordu. Bu spektrometresini güneş ışığından kullandığı zaman spektrometrenin en uç kısmında kırmızı ışığın bittiği hiç ışık düşmeyen kısmın hepsinden fazla ısındığını gördüğü zama kırmızının ötesinde gözümüzün göremediği bir ışığıın varlığını farketmeşti. Kendisi buna renksiz ışık adını verdi ve bu çalışmalarını 1800 yılında yayınladı. 1801 yılında yayınladığı çalışmasına bunlara ısı ışınları (heat rays) adını verdi.
Herschel'in çalışmasını okuyan Johann Wilhelm Ritter spektrumun öbür ucunda da benzer göremediğimiz bir ışık var mı diye merak edip bir dizi çalışma yaptı fakat beklediği sonuçlara ulaşamadı çünkü spektrumun ters tarafında Herschel'in ısı ışınlarının tersini yani soğutan bir ışınım (cooling rays) görmeyi bekliyordu. Fakat prizmadan geçirdiği güneş ışığı Gümüş klorür bir levha üzerine düşürdüğü zaman mor ışığın ötesinde ışık düşen yerlerden daha fazla kararma olduğunu gözlemledi. Ve mor ötesi ışıkların varlığını ilk gözlemleyen kişi oldu. 1802 yılında yayınladığı bu çalışmalarda bu ışıklardan de-okside edici ışık (de-oxidierende Strahlen) olarak bahseder.
19. yüzyıl boyunca bu iki ışık türü hakkında sayısız çalışmalar yapılmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru Maxwel'in çalışmaları doğrultusunda ışığın bir elektromanyetik dalga olduğunun anlaşılmasıyla ısı ışınları, de-okside edici ışık veya kimyasal ışık isimleri yerini kızılötesi ve morötesine bırakacak ve bütün bir spektrum tek çatı altına toplanacak ve ardından Einstein'ın foto elektrik makalesi ile ışığın yapısı tamamen anlaşılmaya başlanacaktı.
19. yüzyıl sonunda ışığın elektromanyetik dalga olduğunun anlaşılmasından önce telsiz, radar, radyo gibi düşük frekanslı ışık üzerine yapılan çalışmalar tamamen elektrik ile alakalı olup kullandıkları dalganın aslında görünmeyen bir frekanstaki ışık olduğu fark edilmemiştir.
Sonuç olarak kızıl ötesi ışık (keşfedilen ilk görünür olmayan ışık) gerek olmamasına rağmen prizmadan ayrılmış olan ışığın ilersinde de bırakılan termometrenin ısınması ile keşfedilmiştir.