Yapılacak şeylerin çok olması, bizim onların hepsini istekle ve motive olarak yapacak olmamızı göstermez. Aynı şekilde, bir konuda doğru bilgiye sahip olmanın doğru faaliyete neden olmaması gibi.
Böyle durumlarda aslında planlı programlı bir gelişim sürecine giremiyor olmakla ilgili bir sorunla yüzleşmekteyiz genel olarak. Duygudurum, bizim için aynen hastalıklardaki ağrı gibi bir şeylerin yanlış gittiğinin sinyalini bize verir. Depresyon bunun bir üst noktası iken, can sıkıntısı biraz daha erken evre uyarı sinyali diyebiliriz.
Can sıkıntısının hayatımızdaki yerini anlayabilmek için, önce aslında olması gereken ile karşılaştıralım ki fark görülebilir olsun. Normalde bizim coşkulu, motive, tutkulu hissediyor olmamız gerek. (Tabii ki bunun sayısı çok az olacak her zaman. Çok faktörlü bir durum. Bunun yaygınlaşamayacağını bilerek - teorik olarak aradaki farkı ifade etmek için yazıyorum) Bu üst iyi hissediş yerine canımız sıkılıyor ise, hayatımızı ve gelişim sürecimizi yönetmede bir sorun bir eksiklik bir boşluk yaşıyoruz demektir.
Kendini olumlu ve olumsuz yönleriyle OBJEKTİF olarak analiz ederek gerçek ihtiyaçlarını ve yapması gerekenleri bulamayan bir kişinin hayattan tatmin olması mümkün değil. Bu boşluğu ya bağımlılıklarla, ya da anlamsız videolar, alemler, eğlence gibi mental olarak yürümediği süreçlerle kurban edecektir. Özellikle böyle boşlukların alkol ve sigara gibi ölüm biletleriyle doldurulması yüksek oranda depresif ruh halini çağırmakta. Biliyoruz ki uzun vadeli olumsuz duygudurum, biyolojik sorunlar ile patolojilerin hızlandırıcısıdır.
Bir konuda uzmanlaşma çabasına girmek, yeterli nöral ağ oluşumu ve güdü kontrolü açısından olmazsa olmazdır, teknik olarak insan olmanın yoludur zaten. İşte basic kısım olan bu konudan başlanabilir. Kişinin zaten bir mesleği olabilir. Tıbbi medikal, biyokimya beslenme gibi önemli konulardan birinde ya da hayatımızı değiştirecek başka bilimsel bir konuda uzmanlaşma çabası (ciddi anlamda, sadece haberinin olması değil) içine girmek başlı başına gelişim aşamasının kapısı olacaktır. Kişi merakla yeni bilgileri alarak dopaminerjik sistemini aktive edecek ve bütünsel bir sonuca ulaşmak için güdülenecektir. Böyle bir etki tepki sistemi içinde yaşayan biri asla sıkılamaz. Hem gelişim süreci aktiftir, hem beynin ihtiyacı olan dopaminerjik sistem doğru çalışır (ödül merkezi bağımlılık ile mahvedilmez, olması gerektiği şekilde kullanılır), hem de kişi motivasyonlu ve meraklı olarak ilerlemektedir.
Ancak böyle süreçler genelde bizim gibi kültürlerde oldukça farklı şekilde oluşur. Kişi bilimsel bir konuda gelişmek için değil, belki bir sohbette geçen spiritüel - uzaylı - ya da anlamsız bir konuyu anlamak için Google da araştırırken, bu yolculuk onu PubMed e kadar götürebilir. :) Ya da popüler bir kitabı okuduğunda, konularda geçen uydurma bilimsel atıfların gerçeklerini öğrenmek için bilimsel yayınlara başvurabilir. Hiç okumayan biri, merak ettiği bir romanı okur, aşk hikayesine daldığı için romanın vermek istediği felsefeyle de ilgilenerek belli konularda daha gerçek bilgilere ulaşmak isteyebilir.
Kendimize karşı samimi ve gerçekçi olup nerelerde hata yaptığımızı GÖREBİLECEK cesarete ulaşmalıyız. Youtube da en saçma videoları izleyerek mutlu olamayacağımızı biliyor olup, onları izlememek değil, mutluluğu gerçek bilgide arayarak ilerlemeliyiz. Biliyoruz ki "modern" yaşam, bizim teoride ürettiğimiz hiçbir üst motivasyonu yaşamamıza tam olarak izin vermeyecek bir işgücü oluşturma amacıyla dizayn edilmiş yapıdadır. Bu nedenle her ne kadar teoride kişi öğrenerek yeterli güdüye ulaşsa da, günlük yaşam - muhatap olunan niteliksiz insanlar - engeller - ekonomik kaygılar vb nedenlerle iyi duyguduruma geçmek için daha fazla uyarana ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle de ya aktif olarak bir sosyal yardımlaşma derneğinde rol alan, ya bilimsel mecralarda üreten, ya da öğrenmek için aktif yöntemler kullanan bir yapıda olmamız lazım. (Evrim ağacı içerik üreticileri gibi)