Bilim biraz da "felsefe"nin sorduklarının cevaplanma çabasıyla ortaya çıkmış diyebiliriz. Mesela "neden şimşek çakar?" vb diye sorulursa ilgili bilim insanı + ve - yüklerden , bunların çakışmasından, bulutların yapısından vs bahsederek konuyu açıklamaya çalışır. "tanrı" kavramı şimşek, yer çekimi, ışık vb gibi kavramlardan farklı olarak "soyut" bir kavramdır. Soyut kavramlar tamamen herhangi bir kişinin tasavvuru ya da bir grup insanın "sorgulamadan" kabul ettiği kavramlardır. Bilim bir kavramı hiçbir zaman doğrudan kabul etmez, önce sebep-sonuç ilişkileriyle karşılıklar arar, ölçülebilirlik arar, tekrarlanabilirlik arar, gözlemlenebilirlik arar sonrasında belirli sayısal, istatistiksel veriler elde eder ve en sonunda bir hipotez ortaya koyar.
Eğer ki bilim bir tanrının varlığını ya da yokluğunu kabul ederek bir yola çıksaydı zaten bilim olamazdı. Çünkü yaygın olarak tanrı inancı ya bir dinin ya da inanç öğretisinin ana ögesidir, inanç, din, öğreti vb her ne ise bunların hepsi değiştirilemez dogmalara sahiptir ve bu yüzden değiştirilemezlik bilimin doğasına terstir.
Sonuçta bir tanrı var ya da yok diyelim, bu bilgilere ulaşabilmenin tek yolu yine bilimdir... Çünkü her bilimsel gelişme bize yaşanan en küçük şeylerin , uzak galaksilerde ya da evrenin herhangi bir yerindeki bir fenomen gibi pek çok şeyin bile nedenlerini açıklıyor olması gerçeğidir.
Bilim aşama aşama ve bir öncekinin üzerine koyarak ilerler, yeterli kanıt olduğunda ise bir önceki bilginin yanlış olduğunu bile kabul edebilir. Bu yüzden tanrı, cin, melek, şeytan, ruh gibi soyut kavramlarla uğraşmak yerine imkanı dahilinde gözlem ve deney yapabileceği, sonucunda da kanıtlanabilir, ölçülebilir cevaplar verebileceği kavramlarla ilgilenir.
Tüm bunlar bilimin tanrıyı yok ya da var sayması gibi bir durumu işaret etmez, bilimin sadece somut veri ve bilgilerle çalıştığını gösterir. Dolayısı ile tanrı var/yok olabilir temelinde bir olasılık/ağırlık merkezi olabileceği durumu pek de mantıklı değil çünkü bilimin çalışma şekli buna izin vermez...
245 görüntülenme