Sorunuz, bir çok açıdan objektif değil ve başka bir sorunuza verdiğim cevapta açıklamaya çalıştığım gibi algı yönlendirmesi ve kelime oyunu içeriyor. "Tanrının düzeninin" demişsiniz. Tanrının bir düzeninin var olduğu varsayımı ile sorduğunuz bir soruya, ancak, tanrının bir düzeni olduğuna inanan bir kişi cevap verebilir. Bir anlamda, "Tanrının varlığını ispatlayan kanıtlardan hangisi vs. vs." gibi bir soru bu. Tanrının varlığını gösteren bir kanıt var mı ki böyle bir soruya cevap verilebilsin?
Bu birinci nokta... İkincisi, "Tanrının düzeni" ne demek? Yani...
1- Hangi tanrının? Yahudiliğin tanrısının düzeni mi? Hıristiyanlığın tanrısının düzeni mi; İslamiyetin tanrısının düzeni mi? Hepsinin düzeni farklı çünkü. Yahudiliğin tanrısının düzeninde Yahudiler üstün kavimdir. O tanrıya göre sorunuza bu gerçeğe göre cevap verecek olursak "Yahudiler için Tanrı, fakrlı bir evrim dinamiği yaratmıştır. Örneğin Yahudiler, doğal seçilimden etkilenmez, hiç bir çevresel etki, Yahudilerin neslini bitiremez, onlar evrimden etkilenmez."mi demeliyiz? Hıristiyanlığın tanrısının düzeninde "Tanrı bizimle birdir, o da evrim geçirir" mi demeliyiz? Ya da İslamiyetin tanrısına göre cinler vardır ve cinlerin evrimini araştırmak da bilimin bir parçasıdır mı demeliyiz? Hangi tanrının düzenine göre evrimi tanımlayalım?
2- Düzen ne demek? Örneğin 65 milyon yıl önce, Dünyaya çarpıp yer yüzündeki çok hücreli hayatın %95'ini yok eden gök taşı tanrının düzeninin bir parçası mıydı? Çağlar boyu, milyonlarca insanı, kadın erkek çocuk ayırt etmeden acılar içinde öldüren salgın hastalıklar tanrının düzeninin bir parçası mıdır? Her saniye iklim şartlarından, besin yetersizliğinden, doğal düşmanlardan dolayı acı çekerek ölen sayısız yavru hayvan ya da insan, tanrının düzeninin neresindedir? Tanrının düzeni kavramına şüpheyle bakmamıza neden olabilecek onlarca durum sayabilirim ve bazıları can sıkıcı olabilir, o nedenle kısa kesiyorum... Tanrının düzeni, Dünyanın oluşumu için yaklaşık 8 milyar yıl, canlılığın oluşması için 9 milyar yıl, çok hücreli canlılığın oluşması için 10 milyar yıl, insanın oluşması için 13,7 milyar yıl, dinlerin oluşması için 13,79 milyar yıl, beklememizi mi gerektirdi? Tanrının, kendisine inanacak 6 milyar insanı var etmek için 13,79 milyar yıl beklenmesini gerektirecek bir düzen kurması gerçekten ilginç. Tanrının bir düzeni olduğunu iddia eden arkadaşlarımızın, bu konudaki rahatlıklarını ve kendilerinden emin olma durumlarını bizlere de anlatıp açıklaması gerçekten çok aydınlatıcı ve besleyici olurdu.
3- Evrim, en azından bugün için, hakkında en küçük bir şüphe duymadığımız bir bilimsel olgu. Binlerce kanıt gördük evrimin varlığı ve temel esasları üzerine. Tek ama tek bir aykırı durumla karşılaşmadık. Ve evrimin dinamikleri hayli acımasız. Kıyasıya mücadele, rekabet, bazı durumlarda tahmin edilmesi güç ölçekte acı ve ıstırap içeriyor. Eğer bir tanrının var olduğuna, bu tanrının -ister başlangıçta tek bir kez, ister süreç boyunca sürekli -evrene ve dünyaya müdahale ettiğine inanıyorsak gerçekten yöntemlerinin erdemli olup olmadığını düşünmemiz gerekli. Yani evrim, var olduğunu iddia ettiğimiz tanrının var olduğunu iddia ettiğimiz düzeninin bir parçası ise, canlılara, hayatta kalmaları için birbirlerini yemeleri mesajını veren ya da bunu öğreten bir tanrı, üzerine düşünülesi yöntemleri haklı ve uygun görmüş demektir. Bu düzeni bilerek, isteyerek, bilinçle ve tercihle inşa etmiş demektir. Bir kaplan, bir ceylan sürüsüne saldırır, en zayıf olanı yakalar ve canlı canlı yer. Ve bunu, hayatı boyunca yapar. Onlarca yüzlerce kez. Binlerce kaplan, ömürleri boyunca yüzbinlerce ceylanı yer. Tanrının, o kaplanın hayatta kalması için uygun gördüğü yöntem bu ise bu "düzen", her şeye gücü yeten, sınırsız beceride ve yeterlilikte bir tanrı için biraz... nasıl desek... acımasızca sayılmaz mı? Yoksa ceylanın tanrı katında hiç bir değeri yok mudur? VAr oluşu sadece kaplanın bir öğÜnde karnını doyurması mıdır? Ve aynı tanrı, uygun görse, tüm canlıların, yaşayabilmek için gerekli olan enerjiyi, güneşten almalarını sağlaması ve birbirlerini öldürmelerine hiç gerek kalmayacak bir düzen kurması gayet olasıdır. Ama bunu tercih etmemiştir. Hayvanların birbirlerini yemesini istemiştir. Ceylan bir yavru doğurur, kaplan gelir o yavruyu yer ve anne ceylan bir an buna üzülür ve sonra "Neyse... Başka bir yavru doğurayım bari" deyip erkeği ile tekrar çiftleşmeye koyulur. Çok mu acımasız? Hayır. Doğada gerçekten böyle çünkü.
4- Tanrının düzenine göre, bugüne kadar "yaratılmış" canlı türlerinin, en az, %99'u yok olmuştur. Madem ortada bir tanrı düzeni var, bu da tanrının düzeninin bir parçası olsa gerek. Peki... Eğer öyle ise biz insanoğlu, nesli tükenmekte olan bir canlıyı koruma altına alarak yaşatırsak herhalde tanrının düzenine çomak sokmuş oluyoruz. Öyle mi? Bu canlı, biz insanların Dünyada yarattığı yok oluştan etkilenerek soyu tükenme tehlikesine giren bir canlı da olmayabilir. Bu durumda biz de tanrının düzeninin bir parçası olduğumuza göre muhtemelen tanrı, bizi, soyu tükenmekte olan bir canlının hayatına devam etmesi için var ettiği bir tür olabiliriz. Ya da tüm canlıları yeryüzünden silme misyonuna sahip katil bir tür? Öyle miyiz? Bu da tanrının planladığı bir şey mi?
Bu sohbet uzaaaar gider... Onlarca yüzlerce argüman, şüpheli durum, açıklama gerektiren ayrıntı vs. bulmak çocuk oyuncağı. Ama temel olarak, varlığı şüpheli durum ve olguları peşinen var olarak kabul edip onun üzerine soru sorulursa, alınacak cevabın objektif, tarafsız ve gerçekleri gösteren bir cevap olma olasılığı çok düşüktür. Elbette isteyen istediği soruyu sorup cevap arayabilir, buna müdahale etmek hiç birimizin haddi değil ama gelecek cevaplar da aynı özgürlüğe ve serbestliğe sahip. Kendi adıma sorduğunuz soruya uygun gördüğüm cevap yaklaşık olarak böyle. Ve fark ettiğiniz gibi yazdıklarım, aslında sorunuzun cevabı değil. Çünkü fark ettiğiniz gibi sorunuzdaki ön kabulleri ve görüşleri paylaşmıyorum. Bunun nedeni de bu ön kabullerin ve görüşlerin, bilimsel esaslara dayanmıyor olması. Kişisel görüş, inanç ve yaklaşımlara yorum yapmak da haddimiz değil ama bilimsel esas temeller söz konusu olduğunda konu, kişisellikten çıktığı ve hemen her soruya, bilimsel çerçevede cevap vermek de olanaklı olduğu için aslında pek de zorlayıcı ya da sınırlayıcı değil.
Umarım açıklayıcı olmuştur. Sağlıcakla...