Maddenin ortaya çıkışı bilim insanları için bir sırdı, ta ki 1905 yılına kadar sonra Albert Einstein şu meşhur denklemi buldu ‘’e = mc2’’, Einstein’in denklemi bize enerjinin yani e’nin ve kütlenin yani m’nin aynı şeyin farklı formları olduğunu gösterdi, kütle ve enerji birbirileriyle değiştirilebilirler.
Kütle hayatın bel kemiğidir, kütle olmasaydı kainat tamamen radyasyondan oluşurdu ve insanlar ya da hayatı yaşanır kılan hiçbir madde oluşamazdı, sadece radyasyondan oluşan bir kainat gerçekten çok sıkıcı olurdu.
İlk anda maddenin nasıl oluştuğunu keşfedersek hayatın kökenini de anlamış oluruz, bilim insanları parçacıklara kütle veren şeyin ne olduğunu bulamazlarsa ilk anın gizemini de çözemezlerdi, 1964 yılında İngiltere’deki Edinburgh Üniversitesi’nde fizikçi Peter Higgs sarsıcı bir teori ortaya attı, görünmeyen bir kuvvet alanının ilk anda kainatı kaplayarak parçacıklara kütle kazandırdığını iddia etti, buna Higgs alanı adı verildi.
Parçacıklar onunla etkileşime girince kütle kazanıyordu.
Örneğin bir arabayı ele alalım, benzini bitmiş olsun ve ben onu yolda itiyor olayım, en sonunda onu iterek hareket ettirebilirim ama araba çamura girerse onu iterken daha da ağırlaştığını hissederim, parçacıkların kütlesi olmasının bir nedeni olduğunu düşünüyoruz, bazı parçacıklar bu higgs alanıyla daha güçlü bir etkileşime girerlerse, daha zayıf etkileşime giren parçacıkları itmek daha kolay olur bu yüzden onlar daha hafifmiş gibi gelirler, daha güçlü bir etkileşime giren parçacıkları itmek daha zordur bu yüzden de daha ağır olduğunu düşünürüz.
Higgs alanı da çamur gibi her şeye bulaşıyor, parçacıklar bu alana girdikleri zaman kütle kazanıyor, o alanla ne kadar kontak kurarlarsa o kadar çok kütle kazanıyorlar.
Higgs bozonunu sadece Higgs alanı ile etkileşen parçacıklar tarafından üretilebilir.
Kaynaklar
- Christophe Grojean ve Laurent Vacavant, et al. (2021). Higgs Bozonu.