Muhafazakâr ve muhafazakârlık bu demek zaten...
Muhafazakârlık, herhangi bir değerin, kabulün, siyasal, toplumsal ve kültürel düzenin korunması gerektiğini düşünmek demek. Yani bu yaklaşımda olan insanların hayata bakışı bu zaten. O nedenle sorunuza cevap verebilmek için bu duruşu sorgulamak lazım ki bu durum da bir paradoks doğuruyor. Muhafazakarlar zaten, normları doğru buluyorlar ve seviyorlar. Doğru buldukları ve sevdikleri için muhafazakârlar. Bu kabulleri yıkabilecek olsaydık zaten muhafazakârlık diye bir şey olmadı.
Yani siz, muhafazakârların benimsediği değerleri mi sorguluyorsunuz yoksa herhangi bir değer üzerine muhafazakârlık hissetme ve muhafazakâr olma durumunu mu sorguluyorsunuz?
Türkiye için düşünürsek biz, monarşiden gelen bir toplumuz. Padişahlık var geçmişimizde. Lider seviyoruz. Tek bir kişi başımızda olacak, bizi temsil edecek ve onun söylediklerine itaat edeceğiz. O da ulu, güçlü, dediğim dedik, sert, sağlam bir kişilik olacak. Bu algı yüzyıllardır bizde bir toplum yapısı oluşturmuş ve bu nedenle de demokrasiye alışamıyoruz, onu benimseyemiyoruz. Eğer siz bu yönetim biçimini yani bugün için muhafazakâr kitlenin benimsediği değerleri sorguluyor iseniz bu, muhafazakârlığı sorguluyorsunuz demek değil. Çünkü 100 yıl sonra belki Türkiye (pek sanmıyorum ama) demokrasiyi benimseyecek ve monarşi kültürünü bırakacak. Ama o zaman da dünyaya başka bir yönetim biçimi hâkim olacak. O zaman da demokrasiyi savunuyor olursanız siz de muhafazakâr olacaksınız.
Muhafazakârlık başka bir şey, o an, muhafazakârların benimsediği değerler başka bir şey.
Ama kabaca şöyle söyleyebiliriz: Muhafazakârların dayanak noktası, herhangi bir yönetim biçimi ya da kültürel sosyal kabulün uzun yıllar boyunca denenmiş olması ve bu tecrübe birikiminin de onu güvenli yapıyor olmasıdır. Bu durumda da insanlar sürekli, değişimin karşımıza getirdiği bin çeşit yeni ve güvensiz olguyu sürekli düşünüp, irdeleyip, araştırıp yargılamak zorunda kalmazlar. Konforlu ve rahat bir şeydir muhafazakârlık. Düşünmeye pek gerek yoktur çünkü atalarınız zaten sizin için düşünmüştür.
Bu nedenle de genel olarak fazla düşünmeyen, düşünmeye gerek görmeyen, sorgulamayan kitlelerin benimsediği bir yaşam biçimidir. Yani siz bu soruyu sorarken bir yandan da "insanları neden düşündürtemiyoruz" diye sormuş oluyorsunuz ki bu sorunun cevabı politik, siyasi, kültürel olguları aşıyor bence. İnsan psikolojisi, felsefe, sosyoloji vs. bir sürü alana girmek gerekiyor. İnsanın doğasını incelemek gerekiyor. Ama ev sahibi kiraya ne kadar zam isteyecek bakalım, faturalar birikti, oğlanın ayakkabısı eskidi, kız Mervelerde ders mi çalışıyor başka bir şey mi yapıyor acaba, hanım koltuk takımı istiyor, arabanın servis zamanı geldi, kaynım aldığı borcu geri vermedi, üst kat komşu da çok ses yapıyor birbirimize girmesek bari... İnsan denen evrim aşamasının yaşam dinamiklerini incelemek biraz zor bu şartlarda... :)