Söylediğiniz şey doğru ama çoğu durumda geçerli değil. Görme eylemini temelde ikiye ayırabiliriz:
- Cismin kendisinin ışık kaynağı olması durumu
- Cisimden bir ışık yansıması durumu
Birinci durumda cisim sıcaklığından ötürü bir kara cisim ışıması yapıyor olabilir. Örneğin Güneş (veya diğer yıldızlar) sıcaklıklarından ötürü belirli bir spektrumda ışık saçıyorlar. Renklerini belirleyen şey de sıcaklıkları. Ne kadar sıcaksa o kadar mavi, ne kadar soğuksa o kadar kırmızı oluyor. Arada da bu iki rengin eşit karışımları olan beyaz var.
Bu noktada sizin bahsettiğiniz örnek de söz konusu. Fotonlar atomlara çarptığında elektronları üst enerji seviyelerine taşıyabilir. Bunun için her atomda her elektronun farklı bir enerjiye ihtiyacı vardır, yani gelen fotonun enerjisi, uyarılmanın durumunu belirler. Foton emerken (absorption) elektron bir üst enerji seviyesine taşınır, fakat elektron burada sonsuza kadar durmaz ve bir süre sonra geri düşer ve foton salınır (emission). Sizin dediğiniz örnek bu tür bir uyarılma sonucu gerçekleşen durumu anlatıyor. Fakat burada salınan ışık çoğu durumda gözümüz tarafından görünür dalga boyunda değildir ve bu oldukça enderdir. Lakin buna benzer çeşitli ışık saçma süreçleri var (bkz. chemiluminescence, phosphorescence).
Fakat bizim görmemiz çoğunlukla ışığın yansımasıyla gerçekleşiyor. Örneğin masamdaki mavi kalemin üzerine Güneş ışığı düşüyor, oradan yansıyor ve gözüme ulaşıyor. Peki neden mavi görünüyor? Çünkü kalem en çok mavi dalga boyundaki ışığı yansıtıyor, diğerlerini emiyor (absorbe ediyor). Keza bu üzerine düşen ışığın rengiyle de alakalıdır. Örneğin beyaz ışıkta mavi olan ve kırmızıyı tamamen emen bir kaleme, kırmızı ışık tutarsanız, kalemi göremezsiniz. Çünkü kırmızı ışığı yansıtmıyordur (gündelik hayatta bu kadar ağır bir soğurma olmadığı için sönük de olsa görürsünüz).
Bununla ilgili bir yazımızı aşağıya bırakıyorum.
Kaynaklar
- A. Elçi & Ö. Kayalı. Işık Ve Renk: Ara Renkler Ve Ana Renkler. (8 Nisan 2021). Alındığı Tarih: 8 Nisan 2021. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı