'' Modern" olarak tanımladığımız yaşam biçimimiz genel olarak biyolojimiz ile zıtlaşma, kendi biyolojimiz ile savaşmayı içermekte. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Çok uzun sürede oluşan, doğa ile uyum üzerinden oluşan homo sapiense ait genetik kod, yerleşik hayata geçişten kısa bir süre sonra, tam da uyumlandığı şartların dışında bir yaşama zorlanmakta. Ve bu fark zamana bağlı olarak katlanarak artmakta.
Bağırsak uzunluğumuz, bizim otçul ağırlıklı hepobur olduğumuzu göstermekte. Ve bu upuzun bağırsakta yaşayan mikrobiyata (tek hücreli yerel halk), bizim duygudurumumuzu bile doğrudan etkileyebilmekte. Neden fast food dan bahsetmiyorum da bunları ifade ettim. Olay fast food değil sadece de ondan. Lifli gıda tüketmemiz gerekiyor bu bağırsak mikrobiyatasıyla uyumlu yaşamamız, yeterli hormonal üretimin gerçekleşebilmesi için. Seratonin dopamin gibi hormonlar yüksek oranda bağırsaklarda üretilmekte. Lifsiz, şekerli, karbonhidrat ağırlıklı diyetler, bağırsak mikrobiyatasının bizimle simbiyotik yaşamayanlarını besler ve bu tek hücreliler de bağırsakta üretilen hormonları metabolize ederler. Bu yüzden fast food tüketimi arttıkça mutsuzluk hissi de bu nedenle artar. Bunun yanında kızartma başlıbaşına bir okside olma demektir. Yani bizim uzun vadede yaşlanmamıza neden olan duruma maruz kalmış, elektronlarını kaybetmiş madde demektir. Vücuda girdiğinde, hücre zarı ve mitekondri zarlarına saldırarak elektronlarımızı çalacak, daha doğrusu yaşlanmamızı hızlandıracak, ya da olası sorunları erkene çekecektir.
Evrimsel olarak enerji üretmenin 2 yolu vardır. Stoplazmada oksijensiz ATP üretimi, ki bu ilkel metoddur ve tek hücreliler kullanır. Çok düşük miktarda ATP üretilir, yüksek miktarda metabolik atık oluşur. Diğeri de mitekondride oksijen ile ATP üretimidir ki, çok hücreliler kullanır, yüksek miktarda ATP ve düşük miktarda metabolik atık oluşur. İşte fast food dediğimiz gıda olmayan ŞEYler, evrimsel olarak eski tip enerji üretimine neden olurlar. Kompleks olmayan bütün karbonhidratlar, evrimsel olarak eski tip enerji üretimini kullanırlar.
İşte bu yüzden bitkiden gelen birim miktar kalori ile, fastfood dan gelen aynı birim miktar kalori, vücutta aynı etkiye neden olmazlar. Biri bizim canlılığımızı desteklerken, diğeri oksidasyon nedeniyle hızlı yaşlanmaya, yıpranmaya neden olmaktadır. Biz bunun etkisini hemen-hızlıca görmediğimiz için sorun yokmuş gibi zannediyoruz. Ancak yüksek ısıya maruz kalmış (bir de uzun süreler boyunca), bir maddenin biyolojik olarak faydası kalmaz. Dikkat edersek, bu tarz gıdaların uzun süre bozulmadan kaldığını görürüz. Gıdanın bozulması, aslında tek hücreliler tarafından metabolize edilmesi, enerji üretimi için kullanılması demektir. İşte bakteri vs, enerji üretmeye uygun bulmaz bu ürünleri. Beyaz ekmek de aynı şekilde niteliksiz, metabolik atıktan başka bir şey değildir.
İşlenmiş, paketlenmiş, kızartılmış, uzun süre beklemeye uygun MADDElerin biyolojik uyumluluğu sona ermiş, vereceği zarar, faydasını çoktan aşmış demektir. Şimdilik insan sayısının fazlalılığından dolayı ucuz "gıda" olarak sunuluyor olsa da, gelecek kuşaklar, bu tarz ŞEYlerin nasıl biyolojiye dahil edilebildiğini ANLAYAMAYACAK. Ya da buna inanmak istemeyecekler. Biz nasıl orta çağı cahil, kara bir dönem olarak görüyorsak, gelecekteki türdaşlarımız da bizi sigara içebilecek kadar aşağı, gece vakti gündüz ışığı kullanacak kadar cahil, kendi soluduğu oksijeni araçlarla zehirleyecek kadar aptal, vücuduna faydası olmayacak ŞEYleri yiyebilecek kadar vurdumduymaz, gelişime kapalı, pragmatist düşünceden çıkamamış zavallılar olacak tanımlayacaklar.