Bu video ile ilgili teyit.org'un analizini bırakıyorum.
Organ naklinin yaşama dönme şansı olan insanlardan yapıldığı ve hastaların acıyı hissettiği bilgisi yanlış. Bu ne tıbben ne de hukuken mümkün.
Videoda konuşan bilim insanı değil, gazeteci
Tersine görsel arama yaptığımızda ve arka plandaki kapak görselini araştırdığımızda, videonun kaynağına erişebiliyoruz: Almanya’da aşırı sağ ve komplo teorileri yayınlamasıyla ünlü bir aylık dergi olan Compact’ın, 2013 Ocak sayısında yayınlanan bir organ nakli içeriği. “Vorsicht, Mord! – Organspender in Gefahr!” (Dikkat, cinayet! Organ bağışçıları tehlikede) başlığıyla derginin kapağından ilan edilen içeriğin tanıtımı için bir de video hazırlanmış.
konuşan, organ nakli ya da benzeri herhangi bir konuda bilimsel uzmanlığı olan biri değil; Compact isimli derginin sahibi ve genel yayın yönetmeni olan Jürgen Elsässer. Elsässer, Almanya’da aşırı sağ ve islamofobik fikirlere sahip olduğu bilinen bir isim. Kurulduğu günden bu yana da izlediği ırkçı politikalarla öne çıkan Alman parti AfD’nin de danışmanlarından.
ideoda tanıtımı yapılan 2013 Ocak tarihli Compact sayısının kapağı.
Dergide yer alan haberin anonsunda, bilimsel kaynaklardan ziyade, komplo teorileri ve gerçek olduğu bilinip bilinmeyen “anekdotal” anlatımlara referans verildiği görülüyor. Organ nakli sırasında hastaların tepki vermesinden korkulduğu için bağlandıkları, nakilden sonra yüzlerinde acı çektiklerini gösteren ifadelere rastlandığı, bağırdıkları gibi… Bu “şahitlikler” için herhangi bir kaynak gösterilmemiş.
eyin ölümü kavramı, organ naklini kolaylaştırmak için geliştirilmedi
Videodaki iddialar silsilesini tek tek ele aldığımızda, hiçbir bilimsel dayanağa rastlamıyoruz. Örneğin, beyin ölümü kavramının, organ nakline “kılıf uydurmak” için geliştirildiği iddiası. Beyin ölümü kavramı 1950’li yıllarda Fransız nörologlarca geliştirildi; ilk başarılı organ nakli ise, 1954 yılında yapılan bir böbrek nakliydi. Ancak bu kavramın geliştirilmesinin nedeni, canlı bir bedenden organ nakledilmesinin koşullarını yaratmak değildi. Bu tarihten önceki yaşam destek teknolojileri zayıftı ve zaten böyle bir tanıma ihtiyaç yoktu. Hasta beyinsel fonksiyonlarını kaybettiğinde, kısa bir süre sonra yaşama da veda ediyordu. Destek teknolojisindeki gelişmeler, yaşamla ölüm arasındaki farkın tıbben ortaya konmasını mecburi kıldı.
Organ nakli halen hayatta olan insanlardan mı yapılıyor?
Organ nakli iki şekilde yapılabiliyor. Canlıdan canlıya veya beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden, yani kadavradan yapılan nakiller. Örneğin böbrek, karaciğer ve akciğer nakilleri canlı donörlerden yapılabiliyor. Kadavradan organ nakliyse ancak ve ancak tıbben ölü olanlardan yapılabiliyor. Buna beyin ölümü deniyor. Beyin ölümü, bir hastanın tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz olarak yitirilmesi demek. Bitkisel hayat ya da derin komada da olsa, yaşama şansı olan bir insandan organ nakli yapılabilmesi kanunen mümkün değil. Beyin ölümünün tespiti ise sıkı kurallara bağlı.
2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’a göre, “...tıbbi ölümün gerçekleştiğine, biri nörolog veya nöroşirürjiyen, biri de anesteziyolji ve reanimasyon veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliği ile karar verilir.”
Yalnız Türkiye’de değil, dünyada da bu böyle. Dünya Sağlık Örgütü’nün tıbbi ölümün tespitine ilişkin uluslararası standartları, yapılması gerekli tüm test ve tetkikleri düzenliyor.
Diğer yandan organ naklinin başarılı olabilmesi için, organ dokularının halen yaşıyor olması gerekiyor. Bu nedenle tıbbi ölümü, yani beyin ölümü gerçekleşmiş hastanın kalbi, yapay yaşam desteğiyle çalışır tutuluyor. Yani başka bir sebepten ötürü hastane dışında hayatını kaybetmiş bir hastadan organ nakli yapılması, çok kısa sürelerde hastaneye ulaşılamadığı sürece, tıbben mümkün değil. Ancak bu organ nakli yapılan hastaların yaşadıkları anlamına gelmiyor. Beyin ölümü gerçekleşmiş biri, tıbben hayatını kaybetmiş oluyor ve hukuken de ölü sayılıyor.
Beyin ölümü gerçekleştikten sonra hayata dönüş mümkün değil
Beyin ölümü gerçekleştikten sonra hayata dönebilmiş kimse yok. Sık sık karşılaştığımız “yeniden hayata döndü” haberleri, beyin ölümünden değil, bitkisel hayat ya da derin komadan çıkanların hikayelerine dayanıyor.
Beyin ölümü ile bitkisel hayat arasındaki temel fark geri döndürülemezlik. Beyin ölümü geri döndürülemez nitelikte bir beyin hasarını anlatıyor; halbuki düşük de olsa koma ve bitkisel hayattan geri dönüş ihtimali var. Beyin ölümündeyse, beyin hücreleri ölüyor ve beden nefes alma, kalbin atması, yutkunma, kan basıncını ayarlama gibi temel hayati fonksiyonlarını bile, yaşam destek ünitesi olmaksızın sürdüremiyor. Çünkü bu fonksiyonların tamamı, halen hayatta olması gereken beyin hücrelerince yerine getiriliyor. Derin koma durumu, beyin sapı reflekslerinin kaybolması ve solunum yokluğu testi yapıldıktan ve bu üç bulgudan emin olunduktan sonra teşhis konuyor.
Yanlış beyin ölümü tanısı konduğu için, “hayata döndüğü” öne sürülen örnekler yok değil; örneğin 13 yaşındaki Trenton McKinley. İngiltere ve ABD basınında geniş yankı bulan, doktorların “organları yağmalamak” için hastaları ölü ilan etmekle suçlanmasına neden olan olayın aslının, “yanlış ve eksik tanı” olduğu ortaya çıkmıştı. Nitekim Yale Üniversitesi Nörokritik Bakım Topluluğunun halkı bilgilendirmek amaçlı yayınladığı nota göre de, beyin ölümünden iyileşme söz konusu olamaz. Böyle bir durum varsa, tanı yanlış konmuştur:
Ölmüş beyin hücrelerinin yeniden hayata döndürülmesi için bazı bilimsel çalışmalar yapılmaya çalışılıyor; ancak emekleme aşamasındalar.
Tıbben ölü biri acı çekebilir mi?
Bu soru organ nakliyle ilgili birçok kurumun “sıkça sorulan sorular” bölümünde yanıtlanıyor. Tıbben ölü, yani herhangi bir beyinsel fonksiyonu kalmamış bireylerin acı çekmesi ya da acıyı hissetmesi olası değil. Çünkü acı çekebilmemiz için canlı beyin hücrelerine ihtiyacımız var.
ABD merkezli doğrulama platformu Snopes da benzer iddiaları incelemiş ve uzmanların konuyla ilgili görüşlerini aktarmış. Buna göre, beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın herhangi bir şey hissettiği ya da acı çektiğine dair hiçbir kanıt ve bilimsel açıklama yok. Çünkü bu sırada beyin, kişiye nefes alması gerektiğini dahi söyleyemiyor.
Videoyu bilimsel değil, dini kaynaklar yaygınlaştırmış
Türkçe çeviri eklenmiş videonun açıklamasında, organ naklinin dinen caiz olmadığına kanıt olarak gösterilen bir metin var. Videoya yapılan yorumların da çoğunlukla bilimsel değil, dini bir tartışma yürüttükleri görülüyor.
Ancak bahsi geçen metin, kutsal bir metin değil; Said Nursi'nin Risale-i Nur adlı külliyatında bulunan kitaplarından biri olan Barla Lahikası’ndan. (sayfa 327) Kuran’da doğrudan organ nakliyle ilişkilendirilebilecek bir ifade yok. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı da, daha önce konuyla ilgili iki ayrı fetva yayınlayarak, organ nakli için cevaz verdi.
Keza, yurtdışında yayın yapan ve beyin ölümünün “ölüm sayılmayacağını”, geri dönülebilir olduğuna dair kaynakların da neredeyse tamamı dini kuruluşlara ait.
Sonuç olarak, beyin ölümü gerçekleşen hastaların yüzde 60’ının hayata dönebilecekleri bilgisi bilimsel olarak yanlış. Beyin ölümü gerçekleşen kişiler, organ nakli sırasında herhangi bir acı da hissetmiyor. İddialar bu haliyle yanlış bilginin en yaygın yedi türünden “uydurma”ya örnek. Diğer yandan yarattıkları etki itibariyle iddiaları bir komplo teorisinin parçaları olarak adlandırabiliriz. Çünkü “başka türlü gerçekleşmesi muhtemel bir hadiseyi gizli ve sinsi bir plan ve kötücül bir failliğin varlığıyla açıklamak” tanımına oldukça uygunlar.
Ayrıca Evrim Ağacının şu içeriğine bakabilirsiniz: https://evrimagaci.org/beyin-olumu-nedir-organ-bagisi-neden-onemlidir-7767
Kaynaklar
- N. Yılmaz. Organ Nakli Hayatta Kalma Olasılığı Olan Hastalardan Yapılmıyor. (29 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 25 Ocak 2021. Alındığı Yer: teyit.org | Arşiv Bağlantısı