Zihnimizde oturtmamız gereken şeyler var dengeli ve rasyonel bakabilmek için.
Biyolojik - yapısal kökenli bir durum, kişinin elinde olmadığı için, kişi konunun sorumlusu değildir. Otistik bir bireyi, popülasyonun çoğunluğu gibi olmaması nedeniyle ayrımcılığa tabi tutmak nasıl mantık hatası olacak bir durumsa, cinsel tercihlerin çoğunlukla aynı olmaması da kişinin olumsuz duygudurum üretmesine neden olmaması gereken bir durumdur. Sosyal ilişkilerimizin yoğunluğu, birbirimize benzemeyle doğru orantılı bir etkileşim kalitesi sağlıyor. Henüz cinsellik odaklı (sürüngen beyin - limbik sistem) merkezli bir gelenek - kültüre sahip olduğumuz için düşüncelerimizden - karakter yapımızdan çok, tavrımız ve cinsel kimliğimiz okunuyor öncelikli olarak muhatabımız tarafından. (İletişimde olunan kişinin cinsiyeti, sahip olduğu karakter ve fikirlerden önemli olmasının istemi, kültürel yapının karakteristiğini vermekte) Ataerkillik, yaşamda kalmada fiziksel gücün üstünlüğünü menfaat üzerinden kutsayan anlayışın kültürle aktarımı, sosyal erkek rolünü, erkek bireyin kişiliğinden karakterinden bağımsız olarak beklemeyi benimser. Erkeklik üstün, kadınlık aşağı bir değerdir böyle sosyal yapılarda. Kadın, erkekle eşit olabilmek için ekstra çaba göstermek zorundadır. O da çalışmak para kazanmak, başarmak zorundadır ki, erkekle eşit olabilsin. İşte böyle kutuplaşmış bir cinsel rol kodlarına sahip bir kültürde cinsel tercihin farklılığı, zihinsel bir problemden daha marjinal bir duruma dönüşür. Kişinin sosyal yapıda var olması daha çok cinsel rolü üzerinde gerçekleşeceği için (üreme merkezli), özellikle kutsanmış sosyal erkek rolünün en ufak bir sapması, ciddi bir sorun olarak algılanır.
Bu yüzden cinsel rol farklılıkları (aslında sandığımızdan daha fazla cinsel çeşitlilik mevcut), bireyin kendi farkındalığı ile çözülebilecek bir doğal durum.
Yaradan inancı olan biri, kendi seçmediği bir durumun kaynağının yaradan olduğunu anlaması, ve kendi oluşturduğu bir durumdan dolayı o kişiyi cezalandırmak için bekleyen bir kötü dev olmadığını zihninde oturtması gerek. Kişi otistik ise, bundan dolayı nasıl cezalandırılmayacaksa, eşcinsel olmak, cezaya neden olmaz tek başına. Kişinin inancıyla çelişmek zorundaymış gibi hissetmesi de anlaşılması zor bir durum, çünkü bir inanç bireyin cinsel yönelimlerine göre muamele ediyor olamaz. Sosyal yapıyı bozma, kişisel ilişkilere zarar verme vs den bağımsız olarak sadece cinsel role bağlı bir özel muamele ve ceza kurgusu, insan üretimi gibi durmakta. İlahi metinlerde gördüğümüz üzere zaten evli olup hemcinsini merak ederek arzulayan bireyler hedeftir.
Kendi zihnimizde ürettiğimiz ceza vermeye hevesli, nereden bulsam da ateşe atsam diye bekleyen tamrı tasvirini unutsak iyi olur. Kendini ateist olarak tanımlayıp kendi zihninde ürettiği tamrıyı reddeden anlayışlar gibi, aynı şekilde ürettiğimiz tamrılara inanıyor olabiliriz.
Dim ve tamrı dan önce, kendi içimizde bir dengeye, rasyonel bakışa ulaşmak zorundayız. Aslında olduğumuz kişiyle barışmadan - dengeye yaklaşmadan genel konularda da fikrimiz bakışımız netleşemeyecek.
Biz kendimizden emin isek, yeterli derinleşme çabamız varsa, bu tarz konuları hayatımızın merkezine koyarak, insanların bize yüklediği değer üzerinden algılamayacağız kendimizi. İçinde bulunduğumuz kültür yapısı ne olursa olsun, bizim kendimizi objektif ele alma çabamız, kişilerin bizi nasıl gördüğünden çok daha önemlidir.
Hayatımızın merkezinde KENDİMİZ olmadığımız sürece, çözüm arayışları başka kişiler ONLAR referanslı olacak, korunma - kaçma amaçlı olacak. İç referanslar kuvvetliyse, bütün herkes suçlasa da, kişi merkezinde kalıp dengesini koruyabilir. Konu ne olursa olsun.