İnsanın gerçekten yaşanmamış veya yaşanma ihtimalinin olmadığını düşündüğü hadiselere tepeden baktığı bir hakikattir. Masallara, mitlere veyahut anlatılara burun kıvırması kendi çokbilmişliğinden mi yoksa toplumun genel görüşüne ayak uydurma çabasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum. Ancak bu mevzuda elim titremeden şunları yazabilirim: Hikâyeler ve anlatılar sarmalıyla çevrelenmiş olduğunun farkına varamayan insanın, gerçeği bildiğini sanması acınası bir durumdur. Büyüklerimizin anlatılarının şüpheye mahal bırakmayacak ölçüdeki gerçekliğini peşinen kabul etmiş durumda olmamız yetmiyormuş gibi bir de bu anlatıların tartışılması bile kişinin yadırganması olarak yeterli olduğuna da kani olmuş durumdayız. İnsanın hikâye anlatımı yolu ile daha kolay ve anlaşılır bir biçimde öğrendiği doğrudur. Peki, hikâyelerin doğruluğu ne olacak? Bu doğruluk anlatan kişiye ve anlatılan zaman ve mekâna göre değişiklik mi gösterecek? Gerçek doğru olarak anlatılan hikâyelerin ve bu hikâyelerden çıkartılan öğütlerin esasen kırmızı başlıklı kız masalından bir farkının olmadığını söylesem toplumun tehlike çanlarını çalmasına neden olmuş olur muyum?
Sibirya halklarının ruhlar arasına dolaştığına inandıkları gibi bizlerin de anlatı ve hikâyeler çıkmazında gezindiğimizi düşünüyorum. Bu hikâyelerin toplum refahı ve düzeni için elzem olması onların hikâye oldukları gerçeğine bir zarar vereceğini de düşünmüyorum. Referansını ve kaynağını bilmediğimiz şeylere inanıyoruz ve referansını ve kaynağını bilmediğimiz şeylere inanmıyoruz. Kısaca işimizi kolaylaştıran hikâyeler bizler için hakikat mertebesine ulaşmışken, bizlerle siyasi, ekonomik ya da dini herhangi bir bağlantısı olmayan hikâyelerin hakikatin yanından bile geçememesi bir tarafa safsata olarak addedilmesi ise gayet tabii karşılanmaktadır. Buna, içimden ikiyüzlülük demek geliyor. Ancak çoğumuzun bu ayrımı bilinçli bir şekilde yaptığını düşünmüyorum. Zaten bu ayrımın içine doğmuş bireylerin, bu ikilikten çıkmasını beklerken aynı zamanda hayatını idame ettirmesini ve toplumun beklentilerini de aynı düzgünlükte karşılamasını beklemek bence biraz haksızlık olacaktır. Ancak bu yükler ve beklentiler safsata ve hakikat arasında hüküm vermeyi kendisine hasreden bireyi tamamen suçsuz konuma da sokmaz.