İyimserlik İllüzyonu: Sürekli Olumlu Düşünmek, Evrimsel ve Psikolojik Açıdan Gerçekten Faydalı mı?
Neden Sürekli Mutlu Olmak İstememelisiniz?
Bu haber 2 yıl öncesine aittir. Haber güncelliğini yitirmiş olabilir; ancak arşivsel değeri ve bilimsel gelişme/ilerleme anlamındaki önemi dolayısıyla yayında tutulmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili gelişmeler yaşandıkça bu içerik de güncellenebilir.
İnsanlarda mutlu olmaya ve genel olarak negatif buldukları duygulardan, mesela üzüntü veya öfke gibi duygulardan mutlak olarak kaçınmaya yönelik sorunlu bir çaba mevcuttur. Dahası, olumlu düşünme becerisine sahip olan kişilerin ruh sağlıklarının iyi olduğu, işlerinde başarılı, insan ilişkilerinde daha uyumlu oldukları konusunda birçok çalışma da bulunmaktadır. Bardağın dolu tarafını görmeye başaran insan olmak ne kadar kıymetliyse, o insanlardan çevremizde daha çok olması da bir o kadar kıymetlidir. Zaten kim etrafında sürekli karamsarlık bulutuyla gezen birini ister ki?
Biyolojik bir tür olarak Homo sapiens'in de diğer türler gibi genel olarak acı ve üzüntü gibi negatif duygulardan kaçınan, mutluluk ve huzur gibi pozitif duygulara yönelen, kısmen "hedonistik" olarak tanımlayabileceğimiz bir doğaya sahip olması normaldir. Bunun seviyesi elbette tartışmalıdır, sonuçta ekstrem bir nicel hedonist ("hazcı") ile, yaşadığı hayattan tatmin olmaya çabalayan birinin mutluluk ve haz arayışı bir değildir. Ancak bu mutluluk arayışı, hayatımızda kaçınılmaz olan negatif duyguların varlığını veya anlamını görmezden gelme ve onları baskılama boyutuna ulaştığında, öncelikle psikolojiyle, daha temeldeyse biyolojiyle çelişen bir doğaya bürünmektedir.
Elbette belirli psikoloji akımlarının ve onların sızdırdıklarından doğan belirli kişisel gelişim akımlarının bu saplantılı mutluluk algısına etkisi büyüktür. Örneğin 1990'larda Martin Seligman'ın insan mutluluğu üzerine çalışmaları ve buradan yola çıkarak insan mutluluğunu merkeze koyan bir anlayışa önderlik etmesi, son 40 yıldır kişisel gelişim ve psikoloji raflarının insan mutluluğunu maksimize etmeye çabalayan kitaplarla dolup taşmasına neden oldu. Ne var ki Gallup tarafından hazırlanan Dünya Mutluluk Raporu'na dayanan verilere göre, son 40 yıldır insanların mutluluk düzeyi ya hiç değişmedi - ve hatta ABD gibi örneklerde olduğu gibi, en azından 2005 yılından beri hafifçe azaldı:
Dolayısıyla ya bu saplantılı mutluluk psikolojisi çalışmıyor veya çalışıyorsa bile, insanları mutsuzlaştırıcı olayların etkisi o kadar büyük ki, saplantılı mutluluk arayışının sebep olduğu yükselmeyi dengeleyip, hatta bazı yerlerde aşağı çekiyor. Neden?
Kabullenin: Her Şeye Aynı Anda Sahip Olamazsınız!
Sorunun bir bölümü, mutluluğun tek bir biçiminin olmaması.
Mutluluk tarihi üzerinde çalışan bir düşünür olan Jennifer Hecht, Mutluluk Efsanesi başlıklı kitabında, hepimizin farklı mutluluk türleri deneyimlediğini; fakat bunların "bütünleyici" olması gerekmediğini ileri sürüyor. Bazı mutluluk türleri, birbiriyle çatışabilir bile. Diğer bir deyişle, bir mutluluk türüne çok fazla sahip olmak, diğerlerine yeterli miktarda sahip olma becerimizi baltalayabilir; bu yüzden, tüm mutluluk türlerine aynı anda büyük miktarlarda sahip olmak bizim için imkansızdır.
Örneğin, iyi bir iş yaşamı ve iyi bir evlilik üzerine kurulu tatmin edici bir yaşam, uzun bir süre boyunca gelişen bir şeydir. Bol miktarda pratik gerektirir ve sıklıkla, parti yapmak veya anlık bir kararla seyahate çıkmak gibi kişisel keyiflerden kaçınmayı gerektirir. Bu, aynı zamanda, zamanınızın çoğunu, iyi arkadaşlar eşliğinde birbiri ardına keyifli günlerle geçiremeyeceğiniz anlamına gelir.
Diğer taraftan, dur durak bilmeden çalışmak, hayattaki pek çok keyifli şeyi kısmanızı gerektirir. Dinlenme günleri ve arkadaşlıklar son bulabilir. Hayatın bir alanında mutluluk artarken, genelde diğerindeki azalacaktır.
Yani mutluluğun tek bir tanımı ve tipi yoktur: Hayatınızda mutluluk duymaya çalıştığınız (örneğin) 5 alan varsa, bunların 5'inde de mutlu olduğunuzda bu mutluluklar toplanarak "über bir mutluluk hali" yaratmaz. Hatta bazı mutluluk çeşitlerinin birbiriyle çatışır.
Dahası, her alanda mutlu olmayı beklemek veya bu yönde bir çaba sarf etmek de anlamsızdır; çünkü bu mümkün değildir: Eğer mutluluk türleri birbiriyle çatışıyorsa, bırakın işin biyolojisini veya psikolojisini, bu çatışan parametreleri maksimize etmeniz matematiksel olarak imkansızdır; olsa olsa optimize edebilirsiniz. Örneğin birçok başarılı girişimcinin aile hayatı belli bir zenginlik düzeyine ulaşana kadar, dolayısıyla zamanı parayla satın alabilecek noktaya gelene kadar, oldukça kısıtlıdır. Bu kişilerin iş hayatındaki mutluluğu maksimize ederken, aile hayatındaki mutluluğu maksimize etmesi imkânsız değilse bile çok zordur. Buna, 2-3 diğer alandaki mutluluğu daha eklediğiniz anda, her alanda mutluluğun imkansızlığını görmüş olursunuz.
Ve eğer 1 alanda bile mutsuzluk veya tatminsizlik varsa bu, bir çıban gibi size batacaktır. Sosyal medyada size yöneltilen yüzlerce pozitif yorumun arasından tek bir negatif yoruma odaklandığınız ânı düşünün. Bu tekil çıkıntıya odaklanmanız çoğu durumda irrasyoneldir; ancak duyguların sebep olduğu düşünceler nadiren mantıklıdır. Bu durumda, o 1 kişiyi de mutlu ederek toplam mutluluğunuzu maksimize etmeye çalışmak, yersiz ve yorucudur. Bunun yerine, o negatif duygunun da normal olduğuna kucak açmalı, bu duygunun yarattığı his karmaşasına yenik düşmeksizin, o duygunun kaynağının üzülmeye veya öfkelenmeye değer olup olmadığını sorgulamalısınız. Eğer değerse, üzülmelisiniz. Sosyal kuralların sınırları dahilinde, gerekirse öfkelenmelisiniz de… Bunlar, sizi hedefe doğrultan, atalarımızın hayatta kalmasını sağlayan duygulardır. Var olmalarının evrimsel bir nedeni vardır. Mutsuzluk gibi negatif duygular, yok edilmesi gereken canavarlar değildirler. Bunu anladığınız anda, duygularınıza dönük perspektifiniz de değişecektir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İyimserlik İllüzyonu Nedir?
Hepimiz, bir cümleyi "... daha iyi olmaz mıydı?" ifadesiyle bitirmişizdir (örneğin, "Üniversiteye gitsem...", "Aşık olsam...", "Çocuk sahibi olsam...", vb.). Benzer şekilde, yaşlı insanların cümleleri sıklıkla "...ne güzeldi değil mi?" diye bitirdiğini duyarız. Birisinin "Şu an ne güzel değil mi?" dediğini ne kadar seyrek duyduğunuzu düşünün.
Elbette geçmişimiz ve geleceğimiz, her zaman şu andan daha iyi değildir ve olamaz da. Fakat durumun bu olduğunu düşünmeye devam ederiz. Bunlar, geçmiş ve gelecekteki mutluluk hakkında düşünen zihin bölgemizdeki acı gerçeklik duvarının tuğlalarıdır. Bütün dini inançlar, bunlar üzerine inşa edilmiştir. İster atalarımızdan kalma (her şeyin harika olduğu!) Cennet Bahçesi, ister Cennet veya Valhalla'daki akıl sır ermez gelecek mutluluğunun vaadi hakkında konuşalım, sonsuz mutluluk her zaman ilâhi sopanın ucundan sarkan havuçtur. Beyinlerimizin neden bu şekilde çalıştığına dair bulgular vardır: Çoğumuz, iyimserlik önyargısı veya iyimserlik illüzyonu olarak adlandırılan ve geleceğimizin şimdiki zamandan daha iyi olacağını düşünme eğilimine sahibiz.
Bir sınıf dolusu öğrenciye bunu göstermek için, yeni dönemin başında öğrencilere geçmiş üç yıl boyunca sınıftaki öğrencilerin aldığı ortalama notu söyleyin. Ardından onlara almak istedikleri notu "isimsiz" olarak bildirmelerini isteyin. Bu örnek harika bir şekilde çalışacaktır: Beklenen notlar, birinin makul olarak o dersten bekleyebileceğin notlardan çok daha yüksek olacaktır. Bu beklenti hiçbir zaman şaşmaz.
Aşırı İyimserliğin Tehlikesi
Avustralya'daki Cairnmiller Enstitüsü ve Deakin Üniversitesi'nde görev yapan James Collard ve Mathew Fuller-Tyskiewicz'e göre "iyimserlik ilüzyonu", sadece sizin fiziksel sağlığınızın üzerinde değil, ruhsal sağlığınızın üzerinde de olumsuz etkilere sebep olabiliyor. Gerçeği olumlu bir yöne doğru bükmeye çalışma, bazen hayatta alacağımız sonuçları da etkiliyor.[1]
Şimdi şöyle düşünebilirsiniz: Gerçeği biraz bükmenin ne zararı olabilir ki? Collard ve Fuller-Tyskiewicz, ruhsal sağlığınızı anlık öznel iyi oluş haline bağladığınızda kendinizi ve çevrenizi korumak için almanız gereken önlemleri de almadığınızı dile getiriyor. Örneğin "Yıllardır sigara içiyorum, hiçbir sağlık sorunum yok." veya "Düzenli bir şekilde ellerimi yıkamıyorum, maske de takmıyorum ama COVID-19 olmadım." gibi cümleleri kuranlar bu gruba giriyor.
Collard ve Fuller-Tyskiewicz'in bu sonuçlara ulaşmasını sağlayan ise, yüzlerce insanın katıldığı boylamsal bir çalışma. Yaş ortalaması 60 olan 528 erkek ve 751 kadının katıldığı "Avusturalya Birliği İyi Oluş İndeksi" anket sonuçlarına göre, olumlu ilüzyonlar 4 başlıkta toplandı:
- Kendini Geliştiren İnançlar,
- Kusurluluğu Reddeden İnançlar,
- Mantıksız Kontrol İnançları ve
- Mantıksız İyimser İnançlar.
Katılımcılar kendilerini 0-10 puan arasında değerlendirdi. Örnek sorular ise şöyle: "Asla hata yapmam.", "Yaptığım her işte başarılıyımdır.", vb.
Başa çıkmanın yanılsama ve zihinsel sağlık denklemine katkıda bulunduğu varsayımına dayanan Avusturalyalı araştırmacılar, katılımcıların zorlu durumlarla başa çıkma yollarını değerlendirmek için bir araştırma örüntüsü oluşturdular: Birincil aşamada "Sorunları çözmek için kendi becerilerimi kullanırım.", ikincil aşamada "Sorunu çözemediğimde diğerlerinden daha iyi olduğumu kendime anımsatırım.", son aşamada (ki bu aşamaya, sözde "vazgeçmişlikle başa çıkma aşaması" da deniyor) "Hepimiz vazgeçtik, kendime vakit ayıracağım." şeklinde iç telkinler yapıldı.
Tüm olumlu irrasyonel inançları bir üst düzey faktörde bir araya getiren istatistiksel analiz sonucuna göre, hayata genel olarak iyimser bakan insanların, daha mutlu ve daha az stresli göründüğü ortaya çıktı. Bu genel sonuç, araştırmacılara, iyi bir ruh halindeki insanların daha az endişeli ve stresli olduklarını söyleme eğiliminde olabileceğini düşündürüyor.
İyimser Olacaksanız, Gerçekçi Olun!
Araştırmacılar, genel iyimserlik faktörünü ortadan kaldırdığında, çok farklı bir istatistiksel tablo ortaya çıktı. Spesifik olarak, birer birer alınan pozitif illüzyon alt ölçeklerinin her birinde yüksek puan alan kişilerin, çalışmanın anksiyete, depresyon ve stres ölçümlerinde de yüksek puanlar aldığı görüldü. Sonuçlardan, mantıksız veya yanıltıcı inançlar yoluyla böyle bir pozitifliği geliştirme veya sürdürme çabalarının aslında ruh sağlığına zararlı olduğu ortaya çıktı. Unutulmaması gereken nokta şu: İyimser olmak sorun değil, ancak bu iyimserliğin gerçekte bir temeli yoksa, bu bir sorun.
Bu bulgular dizisi, yanıltıcı inançlarla ilgili sorunun, sürdürmek için çok fazla zihinsel çaba sarf edebilmeleri olduğunu gösteriyor. "İşler kötü olduğunda, iyi olduklarını iddia etmek için çok çalışmalısın." Bu zihin jimnastiği işe yaramadığında ise bireyde olumsuz duygular normalden çok daha fazla oluşuyor.
Benlik saygısı açısından, olumlu yanılsamalar benzer bir nedenle risk oluşturuyor gibi görünmektedir. Kendinizle ilgili gerçekçi olmayan yüksek görüşlere sahip olduğunuzda, sonunda kendi imajınıza meydan okuyan durumlarla karşılaşırsınız. Müthiş olduğunuza inanmak, sizi gerçek yeteneklerinizin başarısızlığa sürüklediği durumlara hazırlamaz. Olumlu özgüvene ek olarak, bazı temel becerilere de sahip olmanız gerekir. Belki de herkesi yenebileceğinize ikna olmuş bir şekilde zorlu bir yarışa katılırsınız. Yarış, sizin için oldukça kötü bir şekilde sonuçlandığında, büyük bir yıkım yaşarsınız. Halbuki kendi güçlü yönlerinizi ve sınırlarınızı bilerek yarışmaya katılsaydınız böyle olmazdı.
Başa çıkma alt ölçeklerinden elde edilen sonuçlar, gerçekçi bir tutumun akıl sağlığını korumaya daha iyi hizmet ettiği fikrini de daha çok destekliyor. "Kusurları reddeden inançlar” ölçeğinde yüksek puan alan kişiler, zorlu durumlarla daha az işe yarar becerilerle başa çıkma eğiliminde oldular. Yazarların gözlemlediği gibi:
- Dış Sitelerde Paylaş
Bu bulgu muhtemelen sorumluluklardan feragat etmeyi ve olumsuz olaylardan başkalarını suçlamayı içerdiği ileri sürülen irrasyonel inançların sonuçlarıyla açıklanabilir.
Bir şeyler ters gittiğinde, başka bir deyişle, tüm suçu başkalarına mı atarsınız? Bunu yapmak, yanıltıcı iyimserliğinizi koruyabilir, ancak kötü bir durumu düzeltmez.
Polyanna İlkesi: Şimdiden Hoşnutsuzluk, Evrimsel Bir Üstünlük Mü?
Algısal psikologlar ayrıca Polyanna İlkesi olarak adlandırılan bir olguyu da tespit ettiler. Bu durum, geçmişteki hoş bilgileri hoş olmayan bilgilerden daha fazla işlediğimiz, anlattığımız ve hatırladığımız anlamına geliyor. (Burada bir istisna, geçmişteki hatalar ve hayal kırıklıklarına saplanan, bunalımdaki bireylerdir.)
Yine de çoğumuz için, eski güzel günlerin çok güzel görünme sebebi, hoş şeylere odaklanmaya ve günlük tatsızlıkları unutmaya yatkın olmamızdır.
Geçmiş ve gelecek hakkındaki bu yanılgılar, kişinin kendini masum şekilde kandırmasının aslında mücadeleye devam etmesini sağlamasıyla birlikte, insan aklının uyumsal bir kısmı olabilir. Eğer geçmişimiz harikaysa ve geleceğimiz çok daha iyi olabilirse, o halde tatsız (veya en azından, olağan) şimdiki zamanın sorunlarını hallederek yoluna koyabiliriz.
Bütün bunlar bize, mutluluğun kısa süren doğası hakkında bir şey söylüyor. Duygu araştırmacıları, keyifsel monotonluk adı verilen bir şeyi uzun süredir biliyor. Bir amaca ulaşmak için çok çalışıyoruz ve getireceği mutluluğu tahmin ediyoruz. Maalesef, kısa bir sonuçtan sonra hızlı bir şekilde temel çizgimize, olağan doğamıza geri dönüyoruz ve bizi neredeyse kesinlikle (ve nihayet) mutlu edeceğine inandığımız sıradaki şeyi kovalamaya başlıyoruz.
Öğrenciler, bunu duymaktan kesinlikle hoşlanmaz: Her nedense, şimdi mutlu olduklarını ima ettiğiniz zaman moralleri bozuluyor; bunun sebebi, muhtemelen, bundan 20 yıl sonra ne kadar mutlu olacakları hakkında düşünmeleri... Bununla beraber, loto kazananlar ve formunun zirvesinde olan ("her şeye sahipmiş gibi görünen") diğer bireylerle yapılan çalışmalar, gerçekten istediğimiz şeyi elde etmenin hayatlarımızı değiştireceği ve bizi daha mutlu yapacağı hayali konusunda düzenli olarak pişmiş aşa su katıyor.
Bu çalışmalar, 10 milyon TL kazanmak gibi olumlu olayların ve bir kazada felç olmak gibi talihsiz olayların, bir bireyin uzun vadeli mutluluğunu önemli oranda etkilemediğini buldu. Görev süresi elde etme hayali kuran yardımcı doçentler ve ortak olma hayali kuran avukatlar sık sık kendilerini neden böylesi bir acele içinde olmuş olduklarını merak ederken buluyorlar. Nihayet bir kitabı yayınladıktan sonra, dikkatimin "Ben bir yazarım!"dan "Ben sadece 1 kitabı olan bir yazarım."a ne kadar hızlı geçtiğinizi fark etmek, fazlasıyla moral bozucudur.
Fakat, en azından evrimsel bir bakış açısından, bunun böyle olması gerekiyor. Geçmişin sıcak ve belirsiz hatıraları, aradığımız hislerin elde edilebilir olduğu konusunda bize güvence verirken, şu andan memnun olmamak ve geleceğin hayalleri bizi motive halde tutuyor. Aslında, sürekli mutluluk, bir şey yapma isteğimizi tamamen baltalardı; en eski atalarımız arasında mükemmel şekilde hoşnut olanlar, çok daha erken elenmiş olabilirler.
Sürekli Mutluluk Peşinde Olmanın Zararları
Sadece bu da değil! Abartılı bir mutluluk arayışı; bir bireyi eğlenceli olmadığı için bir arkadaşı bitirmek, diğer insanların hayatını tehlikeye atacak hızlarda araba kullanmak, klimayı bütün gece açık bırakarak doğaya zarar vermek gibi bencil davranışlara sürükleyebilir ve bu mutluluğu sağlamak adına diğer insanlara, doğaya zarar verme eğilimlerini artırabilir. İşin garip yanı, mutluluk peşindeki insanların bu bencilce davranışları yalnızca diğer insanlara zarar vermekle kalmaz; aynı zamanda bu davranışları sergileyen kişileri daha da yalnızlaştırır.[2] Kendimizi mutlu etmeye çalışırken, mutluluğun temel ilkesini göz ardı ederiz: gerçek mutluluğu kendimizin dışında aramak.
Mutluluğa dair yapılan anket çalışmalarında en yüksek puanları alan kimseler, insanların zor zamanlarında yanında olup, bunun karşılığında kendilerinin de desteğe ihtiyaç duydukları anlarda çevrelerinden iyi bir destek gördüklerini belirtmektedir. Bu kişiler, diğer insanlara yarar sağlayacak konularda beceriler geliştirip topluma katkıda bulunarak hayatlarına anlam katarlar. Çoğunlukla diğer insanların varlığıyla ortaya çıkan olumlu duyguları dolu dolu yaşarlar. Çünkü bir grup insanla beraberken, yalnız olduğumuz zamanlara kıyasla 30 kat daha fazla güleriz.[3] Tek amacı mutlu olmak olan insanların mantıksızlığı da burada ortaya çıkar. Kendimize odaklanıp sürekli daha mutlu olmak istemek, mutluluğu deneyimleme şansımızı azaltır.
Sürekli mutluluk arayışında olmamız gerektiği fikri, yaşadığımız hayatta mutluluğun eksik olduğunu bize hatırlatabilir. Mutluluğa ne kadar değer verirsek, halihazırda bulunduğumuz durumdan duyduğumuz memnuniyetsizlik de o kadar artar.[2] Daha da kötüsü, mutluluğu bulma konusunda ne kadar çaresiz olursak, depresyon belirtilerini yaşama olasılığımız da o kadar artar.[4]
Mutluluğa erişmenin kolay olduğunu ve herkesin mutlu olması gerektiğini düşünmek, mutlu olmayan kişilerde bir yanlışlık olduğunu düşünmemize, böylece daha fazla sıkıntıya neden olabilir.[5] Mutluluğa olan bu takıntımız, bizi mutlu etmenin hızlı yollarını sunan insanların ve şirketlerin oluşturduğu bir endüstriyi ortaya çıkarmıştır. Bu, tüm dikkati mutluluğa vermenin zararlı olabileceğini gösteren nedenlerden yalnızca bir tanesidir.
Mutluluğun mutluluğu arayanlar için sağlıklı olmamasının yanı sıra; aşırı yoksulluk çeken, politik adaletsizliğe ve yıkıcı çatışmalara uğrayan ya da doğal afetlerle yüzleşen kişilere mutlu olmaktan bahsetmek çoğu zaman uygun bir davranış olarak görülmez, zira mutlu olmak bu koşullardaki insanlar için bir öncelik değildir. Bu insanlara nasıl mutlu olacaklarına dair tavsiyeler vermek, onların yabancılaşmış ve yanlış anlaşılmış hissetmelerine neden olabilir. Zor zamanlardan geçen insanlara mutlu olmalarını öğütlemek, kulağa duyarsızlık ve vicdansızlık gibi gelebilir.
Mutluluk Yerine, İyiliğinize Odaklanın!
Eğer dikkatimizin çoğunu mutluluğu aramaya verirsek, kendi iyiliğimizden olma tehlikesiyle yüzleşiriz. Kişinin iyiliği, kişisel zevklerin peşinde koşmaktan ziyade diğer insanlarla olan bağlarını, hayat amacını, başarı hissini ve özsaygıyı içinde barındırır.
Bu iyiliği artırmanın beş yolu şu şekildedir:
- Kendinizin ve sorumlu olduğunuz kişilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabildiğinizden emin olun.
- Yürümek, oyun oynamak ve sevdiğiniz bir şeyi izlemek ya da dinlemek gibi zevk aldığınız aktiviteleri yapmaya zaman ayırın.
- Olumlu ilişkiler kurmak ve bu ilişkileri devam ettirmek için emek ve zaman harcayın. Arkadaşlarınızla buluşun, aile üyeleriyle iletişim kurun, iş yerindeki ilişkilerinizi geliştirin.
- Hayatınızı anlamlı kılan şeylerle bağınızı koparmayın. Örneğin bir akıma destek olun, bir inancı benimseyin ya da kişisel yahut mesleki rolünüze tümüyle kendinizi adayın.
- Daha iyi hizmet verilmesini savunarak, toplumda gönüllü roller alarak ya da haksız uygulamalara karşı durarak topluma fayda sağlayın.
Sonuç
Özetlemek gerekirse, iyimser olmak zihinsel olarak sağlıklı olmakla aynı şey değildir. Olumlu yanılsamalar size hızlı bir ruh hali artışı sağlayabilir, ancak uzun vadeli hayat doyumu için dünyaya pembe değil, berrak gözlüklerle bakmamız gerekir.
Ayrıca bu durum moral bozucu değil. Tam tersine! Mutluluğun var olduğunu (ve ziyareti hiçbir zaman uzatmayan, hoş bir misafir olduğunu) fark etmek, geldiği zaman onun değerini daha çok bilmemize yardımcı olabilir. Dahası, hayatın tüm yönlerinde mutluluk sahibi olmanın imkansız olduğunu anlamak, size dokunan mutluluğun keyfini çıkarmanıza yardım edebilir.
Kimsenin "her şeye sahip olmadığını" fark etmek, psikologların mutluluğu engellediğini bildiği bir şeyi azaltabilir bile: kıskançlığı...
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 42
- 26
- 17
- 13
- 8
- 6
- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Science Alert | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. J. Collard, et al. (2020). Positive Irrational Beliefs And Mental Health. Journal of Rational-Emotive & Cognitive-Behavior Therapy, sf: 1-20. doi: 10.1007/s10942-020-00375-y. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b T. Latestly. 'Happiness'; Was Searched More Than Ever On Google Search In 2020, Pandemic Year Forced People To Look. (11 Aralık 2020). Alındığı Yer: LatestLY | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. B. Mauss, et al. (2011). The Pursuit Of Happiness Can Be Lonely.. American Psychological Association, sf: 908-912. doi: 10.1037/a0025299. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. R. Provine. (2004). Laughing, Tickling, And The Evolution Of Speech And Self. SAGE Publications, sf: 215-218. doi: 10.1111/j.0963-7214.2004.00311.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. B. Mauss, et al. (2011). Can Seeking Happiness Make People Unhappy? Paradoxical Effects Of Valuing Happiness.. American Psychological Association, sf: 807-815. doi: 10.1037/a0022010. | Arşiv Bağlantısı
- R. F. Baumeister. (2011). The Optimal Margin Of Illusion. Guilford Publications, sf: 176-189. doi: 10.1521/jscp.1989.8.2.176. | Arşiv Bağlantısı
- S. K. Whitbourne. Is It Possible To Be Too Much Of A Positive Thinker?. (3 Kasım 2020). Alındığı Yer: Psychology Today | Arşiv Bağlantısı
- E. Diener. (2005). Subjective Well-Being: The Science Of Happiness And A Proposal For A National Index.. American Psychological Association, sf: 34-43. doi: 10.1037/0003-066X.55.1.34. | Arşiv Bağlantısı
- B. Q. Ford, et al. Desperately Seeking Happiness: Valuing Happiness Is Associated With Symptoms And Diagnosis Of Depression. (22 Aralık 2014). Alındığı Yer: Journal of Social and Clinical Psychology doi: 10.890. | Arşiv Bağlantısı
- J. C. Yeung, et al. (2020). Uncritical Use Of Non-Evidence-Based Self-Help Materials Induces Victim-Blaming On Depressed Individuals. The Journal of Positive Psychology, sf: 492-502. doi: 10.1080/17439760.2020.1752780. | Arşiv Bağlantısı
- M. Chapman. Why The Pursuit Of Happiness Can Be Bad For You – And What You Should Pursue Instead. (24 Şubat 2022). Alındığı Yer: IFLScience | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 23:54:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/4582
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.