Sıralılık (Ardışıklık) İlkesi Nedir? Evrim Teorisi'ni Fosilleri Kullanarak Nasıl Çürütürsünüz?
Sıralılık Kuralı, Yer Katmanları ve Jeolojik Çağları Evrim Teorisi'ni Çürütmek İçin Nasıl Kullanırız?
Bilime karşı olan insanlar, bilim insanlarının Evrim Teorisi’ni sanki bir din olarak gördükleri hayalini halk arasında pazarlarlar. Onların iddiasına göre biz evrimsel biyologlara göre evrim yaratılış mucizesidir, Darwin Tanrı’dır, günümüzde yaşayan Richard Dawkins gibi ünlü figürlerse peygamberdir.
Bu iddianın komik bile olamayacak kadar saçma olması bir yana, bilim insanları evrime aşkla falan bağlı bile değillerdir! Tam tersine, bilim insanları aslen görevleri olan şeyi yaparlar: Evrim Teorisi’ni yanlışlamaya ve çürütmeye çalışırlar. Hiçbir evrimsel biyolog “Aman da benim Evrim Teori’m ne kadar da ciciymiş, aman da severim ben onu!” gibi çocuksu yaklaşımlarla onu korumaya çalışmaz.
Evrim Teorisi, daha ileri sürüldüğü ilk günlerden beridir, diğer bütün teoriler gibi bilim insanları tarafından sürekli saldırı altındadır. Akla hayale gelmeyecek, hayatınızda görmediğiniz ve duymadığınız canlıların evrimsel geçmişlerinden tutun da, en yakından tanıdığınız canlıların en bilindik özelliklerinin evrimine kadar istisnasız her canlının her niteliğinin evrimle ilişkisi sürekli test edilir. Bu alanlarda sürekli yeni veriler ortaya çıkarmaya çalışılır. Bu yeni verilerin, Evrim Teorisi’nin bugüne kadar öngörüleriyle uyumluluğu incelenir. Eğer bir tutarsızlık varsa, teori gözden geçirilir ve hatalarından ayıklanır. Yoksa, veriler teoriyi destekleyen kanıtlar olarak literatüre girer.
Evrimin çürümesi için yanıp tutuşan; ancak bunu bilimsel yöntemlerle yapamayacak kadar bilime nefret duyan insanlar, evrim sayesinde edindiğimiz öngörüler ve şu anda bu alana ait bilgilerimiz ile çelişen her olası verinin, teoriyi tamamen çürüteceği sanrısına da sahiptirler. Hayır, beklenmedik her veri otomatik olarak bir teoriyi çürütmez. Bazı veriler, bazı teorilerin öylesine temel varsayım veya bulgularına ters düşer ki, teoriyi tamamen bitirebilir. Örneğin yapılan bir araştırma, Evren’in başlangıcında bir tekilliğin var olamayacağını kesin bir şekilde ispatlasaydı, Büyük Patlama Teorisi ciddi anlamda sıkıntıya girerdi ve muhtemelen terk edilmek zorunda kalınırdı (ki günümüzde giderek artan bir bilim insanı kitlesi, Büyük Patlama’nın başladığı tekilliğin bilimsel bir sorun olduğunu ve muhtemelen bir başka teorinin soruna daha iyi bir çözüm önereceğini düşünmektedir).
Bir teorinin kısmen ya da tamamen çürümesi kötü bir şey değildir. Bilim insanları için teoriler, dağlara taşlara adını yazdıkları sevdalar değildir. İşlerinin bir parçasıdır, hepsi bu. Üstelik bir teorinin kısmen ya da tamamen çürümesi, bilim ve insanlık için iyi bir şeydir. Böylelikle var olan teorilerimizi gözden geçirerek güçlendirebiliriz ve yeni teoriler inşa ederek, önceki teorimizi çürüten verileri ve önceki teorinin açıklayabildiği verileri bir bütün olarak açıklayabiliriz.
Tabii ki söz konusu bilim düşmanları, bilimsel olarak gerçeğe yaklaşmanın önemini idrak edebilmiş kimseler değildirler. Onların aklındaki hayalindeki tek şey, bilim sayesinde mekanistik ve materyalistik bir şekilde rahatlıkla izah edebildiğimiz şeylerin (ki bu, şimdiye kadar üzerinde düşündüğümüz hemen hemen her şeydir) ortadan kalkması, böylelikle kendilerinin şahsi inanç ve din propagandasına yer açılmasıdır. “Bak, bilimin X Teorisi Y’yi açıklayamıyor; demek ki benim inandığım Z bunu yapmış olmalı!” Buradaki mantıksızlığı görebiliyor musunuz?
Peki soralım: Evrim Teorisi’ni zora sokacak bir bulgu ne olurdu?
Bastığınız Toprakları Tanıyın!
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı;
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
İstiklal Marşı'mızdaki bu meşhur dizeler, bizim burada söz edeceğimiz konuyla elbette doğrudan alakalı değil; ancak bağlamından ayrı düşünüldüğünde, gerçekten çok önemli bir gerçeğe işaret ediyor: Adımımızı attığımız her bir toprak parçasının altında bırakın binlerceyi, milyarlarca, on milyarlarca ölmüş canlı yatıyor. Bunlar, günümüzden yüz milyonlarca yıl öncesine kadar uzanabilen zaman dilimlerinde yaşamış türlerin kalıntıları... Ve bu kalıntıların her biri, evrimsel biyolojinin isabetliliğini bugüne kadar doğrulamayı başardı. Fakat bu fosilleri doğru okumak, Evrim Teorisi'nin hatalı olabilecek taraflarını keşfetmemizi ve hatta onu yepyeni bir teoriye dönüştürmemizi mümkün kılacak bilgileri içeriyor.
Dolayısıyla evrimi çürütmek imkansız olsa da, bu doğa yasasını izah eden Evrim Teorisi'ni çürütmek veya geliştirmek isteyenlerin ayaklarımız altında yatan sayısız fosile pür dikkat odaklanması gerekiyor.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Neden mi? Çünkü fosiller, bugüne kadar Sıralılık Kuralı adını verdiğimiz bir ilkeyi takip ediyor gibi gözüküyor: Yani evrimsel süreçte en erken zamanlarda evrimleşmiş olan canlılar, sonradan evrimleşmiş canlılara nazaran ortalamada çok daha basit yapılıdır. Ve ayaklarımızın altındaki daha derin katmanlar, ortalamada jeolojik tarihin daha eski dönemlerine denk gelmektedir. Bu durumda, daha derinlerden çıkarılan fosiller, yüzeye daha yakın bölgelerden çıkarılan fosillerden ortalamada daha basit yapılı olmalıdır. Bunun ihlali ise, eğer ki makul bir şekilde izah edilemezse, Evrim Teorisi'nin gözden geçirilip geliştirilmesi gerektiği (veya yeterince bütüncül bir teori olmadığı) anlamına gelmektedir. Gelin bu ilkeye ve temel aldığı jeolojik çağlara bir bakış atalım:
Yer Katmanları ve Jeolojik Çağlar
Bildiğiniz üzere üzerinde yaşadığımız yeryüzü, evrimsel tarihin gizemlerini içerisinde barındıran, yüzlerce ve binlerce metrelik bir katmanlar yığınıdır. Jeologlar, paleontologlar ve arkeologlar gezegenimizin derinliklerine inerek canlılığın evrimsel geçmişini ortaya çıkarırlar. Bulguları evrimsel biyolojinin öngörüleriyle karşılıklı olarak test edilir ve bilim bu şekilde gelişir. Bugüne kadar keşfedilen her fosil, evrimsel biyolojinin öngörüleriyle büyük oranda örtüşmüş ve evrimsel biyolojinin diğer verilere (karşılaştırmalı anatomi veya genetik gibi) dayanarak yaptığı çıkarımları doğrulamış, kimi zamansa bu çıkarımları düzeltmiş veya nadiren de olsa yanlışlamış ve böylece bilimin ilerleyişine hız katmıştır.
Bu güzel görselde, yer katmanlarının dizilişi kabaca gösterilmektedir. Ayrıca bazı temsili fosillerle hangi katmanlarda genelde hangi tip canlıların fosillerinin keşfedildiği gösterilmektedir. Evrimsel biyolojinin en temel öngörüsüne uygun olarak, yer kabuğunun derinliklerindeki canlılar daha basit yapılıyken (tek hücreliler gibi), günümüzdeki katmanlara geldikçe evrimsel sürecin karmaşıklaştırıcı etkisi ortaya çıkmaya başlar ve türler, dolayısıyla fosiller giderek karmaşık ve gelişmiş yapılara bürünürler. Elbette evrim her zaman, mutlak olarak basitten karmaşığa doğru ilerlemek zorunda değildir; kimi yerel bölge ve zamanlarda karmaşık yapılar körelerek basitleşebilir; ancak genel olarak, tüm türlerin evrim tarihine baktığımızda, kademeli olarak bir karmaşıklaşma görmekteyiz. Bunun en temel sebebi, evrimin geçmiş izlerinin bir anda silinivermemesi ve yeni ortamlara adapte olan yeni evrimleşmiş türlerin, hem geçmişin avantajlarını taşıyıp, hem yeni evrimleşen özelliklerini barındırabiliyor olmasıdır.
Böylece daha kısıtlı özelliklere adapte olan canlılar, giderek karmaşıklaşarak daha farklı ve çeşitli ortamlara adapte olabilirler. Bunun kaçınılmaz sonucu, yeni türlerin oluşması ve bu türlerin atalarından bir miktar daha karmaşık olmasıdır.
Sıralılık Kuralı Nedir?
Sıralılık Kuralı, 18. yüzyıl paleontologlarından William Clift tarafından, Darwin'den çok önce keşfedilmiş bir doğa yasasıdır. Aslında doğrudan evrime işaret eden bu paleontoloji ilkesine, ancak Darwin tarafından biyolojik bir anlam kazandırılabilmiştir. Darwin'den sonra da 1958'de Eiseley ve 1980'de Dugan tarafından geliştirilmiştir.
Bir adım öteye ilerlemeden bu ilk paragrafı irdeleyelim; çünkü bu, evrimsel biyolojide olduğu gibi bütün bilimlerin tarihinde yaşanmış bir durumdur. Kimi bilimlerin “babası” ya da “annesi” olarak bilinen isimler vardır. Örneğin Darwin, Evrim Teorisi’nin babasıdır. Marie Curie ise radyoaktivitenin "annesi"… Ancak bu kilit isimler, elbette ki kendilerinden önce keşfedilen, şüphe edilen, üzerinde araştırmalar yürütülen alanlar üzerine kendi bilgileri, araştırmaları, düşünceleri ile yeni teoriler inşa ederler. Bu teoriler, o zamana kadar olan en isabetli ve en fazla kanıta dayanan açıklamalar olabilirse ve gerçekten bilimde yeni bir alan yaratmayı başarabilecek kadar genişse, o zaman yeni bir bilim dalının doğduğunu söyleriz. Ancak tabii ki hiçbir bilim dalı, onu doğuran “annesi” veya “babasının” bıraktığı noktada kalmaz. Değişir, gelişir, evrimleşir. İşte Evrim Teorisi’ne olan da budur. Evrim Teorisi’ni “çürütmek” amacıyla 150 yıl geride kalmış argümanları günümüzde halen ileri sürmek, komik ve çocukça bir çabadan öteye gidememektedir. Her neyse, Sıralılık İlkesi’ne devam edelim:
İlkenin ortaya koyduğu gerçeğe göre aynı coğrafi bölgeden çıkarılan fosiller ile o bölgede yaşayan canlılar arasında çok yakın bir ilişki vardır ve bu ilişki, o fosil ve canlılık bölgesinden uzaklaştıkça azalır. Yani X bölgesinden birkaç milyon yıllık bir fosil çıkaracak olursanız, o fosilin X bölgesinde şu anda yaşayan canlılar ile olan benzerliği, X bölgesinden 400 kilometre uzaktaki Y bölgesinde yaşayan canlılarla olan benzerliğinden daha fazla olacaktır. Sıralılık İlkesi’nin özünde yatan gerçek budur.
Ancak işin özünün ötesine geçip daha fazla bilgi almak isterseniz, Sıralılık İlkesi'nin belli şartlar altında daha işlevsel olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Darwin, bu ilkeden söz ederken canlı türlerinin birbiriyle daha yakın akraba olan ve kabaca benzer coğrafyalarda yaşayan canlılarla sınırlı olduğunu, hatta dönemsel olarak da özellikle Geç Tersiyer Dönem'e ait canlılarda bu ilkenin daha net karşımıza çıktığını belirtmiştir. Elbette ki gidip birbiriyle çok uzak akraba olan iki türü seçecek olursanız veya aralarındaki zaman dilimini çok fazla açacak olursanız, türleşmenin etkisine bağlı olarak söz konusu ilkenin detaylarının işlevini yitirdiğini görebilirsiniz. Fakat genel perspektifte Sıralılık İlkesi, evrimin özünü yansıtan, oldukça ilgi çekici bir kuraldır.
Clift, Avusturalya'dan çıkarılan fosiller üzerinde çalışmış ve bunların, belli başlı farklılıklar göstermekle birlikte günümüzdeki keseli memelilerle büyük benzerlikler taşıdığını daha Darwin'den 100 yıl kadar önce ortaya koymuştur. Darwin de, Arjantin'de yaşayan armadillolar ile bu bölgeden çıkarılan fosilleri analiz etmiştir. Darwin, “pigme armadillo” olarak bilinen Zaedyus pichiy (görselde sol üstte) ile aynı bölgeden çıkarılan ve 1 milyon yıl kadar önce yaşamış bir fosil tür olan gliptodon (görselde sol altta) arasında çok ciddi ilişkiler olduğunu keşfetmiştir.
Dünyaca ünlü fosilbilimci, Dünya'nın en meşhur doğa tarihi müzelerinden biri olan Londra Doğa Tarihi Müzesi'nin kurucusu ve dinozorların da kaşifi olan Richard Owen (aynı zamanda Darwin'in en yakın arkadaşlarından biriydi; ancak sonradan Evrim Kuramı konusunda ters düştükleri için araları bozuldu), Darwin'in ve Clift'in incelemelerini gözden geçirmiş ve fosillerle yaşayan canlılar arasında kesinlikle bir ilişki olduğunu doğrulamıştır. Hatta sonradan, Avusturalya'dan çıkarılan bir fosil memeli olan Diprotodon (görselde sağ altta) ile, şu anda Avusturalya'da yaşayan wombatlar (görselde sağ üstte) arasında biçimsel ilişkiler olduğunu ispatlamıştır.
Bu ilke, görülebileceği gibi, doğrudan evrimsel ilişkilere işaret etmektedir. Çünkü canlılar çok nadiren aşırı uzak bölgelere göç ederler ve genellikle bulundukları bölge ve civarında, değişen çevre koşullarına adapte olacak şekilde evrim geçirir ve değişirler. Dolayısıyla, fosil kayıtlarında gördüğümüz canlılar, bu fosillerin çıkarıldıkları yerlerde bugün yaşayan canlılarla büyük oranda benzerlik gösterecektir. İşte bu ilkeye paleontolojide ve evrimsel biyolojide Sıralılık İlkesi (Law of Succession) denir.
Eğer evrimi çürütmek istiyorsanız, şu 2 şeyden birini denemek iyi bir tercih olacaktır: Hiçbir göçün yaşanmadığını ispatladıktan sonra, günümüzdeki bir tür ile onun yaşadığı bölgede bulunan ilgili fosiller arasında herhangi bir bağ olmadığını ispatlayın. Ya da, sadece fosillere odaklanarak, evrimsel sırayı bozan bir fosil bulun. Örneğin, günümüzden 150 milyon yıl önce yaşamış bir Homo sapiens (modern insan) fosili bulabilirseniz; Evrim Teorisi’ne güçlü bir kuşku düşürebilirsiniz. Çünkü insanın en yakın ataları olan primatlar bile 50 milyon yıl kadar önce evrimleşmiştir; 150 milyon yıl önce memeliler bile daha pek revaçta olan canlılar değildi!
Bakalım bulabilecek misiniz?
Sonuç
Evrimi çürütmenin birçok farklı yolu bulunmaktadır ve bunlardan en kolayı, "sırayı bozacak" bir fosil bulmaktır! Son bir örnek olarak: Tüm primatların tarihinin 50 milyon yıl kadar öncesine gittiğini biliyoruz. Bu primatlar içerisinden insanların (Homo cinsinin) sadece 2 milyon yıldır var olduğunu da biliyoruz. Homo cinsinin içeriğinin birçoğunu ve atalarını ve bunlarla olan evrimsel ilişkilerini de biliyoruz. Bu durumda eğer ki 90 milyon yıl öncesine ait kayaçlardan bir modern insan (Homo sapiens) fosili çıkacak olursa, Evrim Teorisi çok kritik ve sıra dışı bir darbe alacaktır!
Ancak bu tarz kritik düzeyde sıra bozucu fosillere bugüne kadar hiçbir bulguya rastlanmamıştır. Tam tersine, "Eğer Evrim Teorisi doğru ise burada, şöyle bir fosil bulmayı bekleriz." öngörüsüyle yola çıkan bilim insanları, Tiktaalik ve Sphecomyrma freyi gibi enfes geçiş fosilleri tespit etmişlerdir. Bu sayede evrimin öngörü gücünü ispatlamışlardır.
Elbette bulunan ve önceki öngörülerle uyuşmayan bazı fosiller, ufak tefek akrabalık ilişkilerini düzeltmemizi sağlamıştır. Sık sık, yeni keşfedilen fosiller sayesinde bazı tür gruplarının ilk evrimleştiği tarihler geriye çekilmektedir. Fakat neredeyse hiçbir zaman torun olduğunu bildiğimiz bir türün atasının var olmasından önceye ait bir fosil bulunamamıştır. Örneğin modern bir kargaya ait fosil, dinozorlardan önceki sürüngenlerin yaşadığı fosiller arasında asla bulunmamıştır! Çünkü karga, dinozorlardan evrimleşmiş olan kuşların bir üyesidir. Dinozorların daha olmadığı bir zamanda, kargaların yaşaması beklenemez. Evrim Teorisi’nin öngörüsü budur; çünkü canlılar topyekün olarak, bir anda var oluvermemişlerdir. Kademeli olarak, daha önceki atalardan evrimleşmişlerdir. Evrimin bu öngörüsü, bugüne kadar istisnasız her türde doğrulanmıştır ve hiçbir şekilde yanlışlanamamıştır. Evrim Teorisi’ni insanlık tarihinin gördüğü en güçlü teorilerden biri yapan milyonlarca unsurdan biri de zaten budur.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 21
- 13
- 12
- 10
- 5
- 5
- 4
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- S. Freeman, et al. (2013). Evolutionary Analysis. ISBN: 978-0321616678. Yayınevi: Pearson.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 15/11/2024 21:43:48 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1093
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.