Yıllardır hepimizin aklında kalan bir tat var: Odun ateşinde pişen o efsanevi çay.
Şehirde, gazlı ocakta aynı çayı aynı suyla demliyoruz ama o derin, tok, hafif dumansı tat bir türlü oluşmuyor.
Yıllardır hepimizin aklında kalan bir tat var: Odun ateşinde pişen o efsanevi çay.
Şehirde, gazlı ocakta aynı çayı aynı suyla demliyoruz ama o derin, tok, hafif dumansı tat bir türlü oluşmuyor.
Amerikan Hukuk Realizmi ; toplumun sürekli değiştiğini , hukukunda topluma yön veren ondan etkilenen bir araç olmasından dolayı bu değişimle birlikte hukukun da değişiminin kaçınılmaz olduğunu savunur . Realistler hukukun mantıksal çıkarımlar olarak gören anlayışlara karşı çıkmışlardır , hukuk onlara göre toplumsal bir amaca ulaşmayı sağlayan bir araçtır .
En önemli temsilcileri : R.POUND ve B.N.CARDOZO' dur . Pound'a göre hukuk ; insan ihtiyaçlarını karşılanmasında sorumlu tutulan bir kurumdur ve hukuk bilimi de bu araçların araştırmasını sağlayan " sosyal bir mühendisliktir ". Bu akım esas olarak mahkemelerin davranışlarını hukuk incelemesini merkezine almıştır . Hukukun ne olduğunu anlamak için mahkemelerin verdiği kararlar üzerinden araştırma yapmak şüpheyle yaklaşmak tahmin yürütmek gerekir . Hukuk araştırılırken birden fazla bilim dalından yararlanmalı çünkü bir hakimin psikolojik durumu onun karar verme sürecinde etkili olabilir ya da suç işleyen failin yaşadığı sosyal yapı da mahkemelerin vereceği kararlarda etkili olabilir , hukuku tam olarak bilmek mümkün değildir birden fazla faktör hukuk araştırmalarında etkili olur bu da kesin bir karar vermenin zor olmasına yol açar , bu yüzden Realistler hukuku tahminlerden ibaret görür.
Sümerler, MÖ 4. binyılın sonlarından itibaren (yaklaşık MÖ 3500) Mezopotamya'da ortaya çıkan bir medeniyettir ve MÖ 2. binyılın başlarında tarih sahnesinden silinmişlerdir. Türklerin bilinen ilk siyasi yapılanması olan Asya Hun Devleti ise ancak MÖ 3. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Aradaki fark, en az 1500-2000 yıl gibi devasa bir zaman dilimidir. Arkeolojik kanıtlar (seramik, mimari, mezarlar), Sümerlerin Ubaid kültürü gibi yerel Mezopotamya topluluklarıyla bağlantılı olduğunu gösterirken Türklerin erken kültürel izleri ise Andronovo, Karasuk gibi bozkır kültürlerine dayanır. Alp-Himalaya kuşağı gibi coğrafi engeller de, bu iki halk arasında erken dönemde teması oldukça zorlaştırmış olmalıdır. S. Kramer ve M. Civil) gibi dilbilimciler, Sümerce ile Türkçe arasında yapısal veya kelime benzerliği olmadığını defalarca vurgulamıştır. Kaldı ki, Sümerce, izole bir dil olarak kabul edilir ve hiçbir dil ailesiyle kesin bağlantısı yoktur. Antik DNA çalışmaları, Sümerlerin Mezopotamya'nın yerel halkları (örneğin Zagroslu çiftçiler) ve Sami gruplarıyla karıştığını gösterir. Türklerin genetik kökeni ise Sibirya ve Orta Asya'daki popülasyonlarla (örneğin İskitler) bağlantılıdır.
Heian döneminden günümüze kadar uzanan, birçok eserin temelinde yer alan ve zen felsefesiyle iç içe geçmiş bir kavram ;
Japon kültüründe "mono no aware", şeylerin hüznü veya geçiciliğin hüznü anlamına gelir. Bu kavram, yaşamın ve doğanın geçici yapısına duyulan hassasiyeti ve bu geçicilik karşısında hissedilen derin, yumuşak bir hüzün duygusunu ifade eder.[2]
Hatalarımızı düşündüğümüzde çoğu zaman kendimize kızarız: "Neden böyle yaptım? Nasıl böyle düşündüm?" Ama gerçekten bile isteye mi yanlış yapıyoruz, yoksa doğruyu bilmediğimiz için mi o yolu seçiyoruz? Bu sorunun peşine düşmek bizi hem Descartes’e hem Sokrates’e götürüyor. İki filozof da, yüzyıllar arayla benzer bir soruya farklı ama kesişen cevaplar veriyor. İnsan neden hata yapar?
Descartes, Meditasyonlar adlı eserinde özellikle Dördüncü Meditasyon’da bu sorunun izini sürüyor. Tanrı mükemmeldir, bize irade ve akıl vermiştir. Peki neden hata yaparız? Descartes’a göre sorun bizde. İrademiz sonsuz ama bilgimiz sınırlı. Bilgimizin yetmediği konularda karar verdiğimizde yanlışa düşeriz. Ona göre doğru karar, ancak açık ve seçik bilgiden doğar. Bilgimizin ötesine geçen bir özgürlükle düşündüğümüzde hata kaçınılmaz olur. Ve bu da aslında bizim sorumluluğumuzdur. “Hata, sahip olmam gereken bir bilgiden yoksunluğudur.” (Rene Descartes, Meditasyonlar)
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.