Küçük Prens, yüzeyde bir çocuk masalı gibi görünse de, aslında yetişkin dünyasının değerlerini, zaaflarını ve körlüklerini eleştiren derin bir felsefi metindir. Saint-Exupéry, basit bir dil ve sembolik karakterler aracılığıyla insanın anlam arayışını, sevgiyle kurduğu ilişkiyi ve sorumluluk bilincini sorgular.
Eserde Küçük Prens’in gezegenler arası yolculuğu, yetişkinlerin dünyasını temsil eden tipler üzerinden ilerler. Kral, kendini beğenmiş adam, iş adamı ve coğrafyacı gibi figürler; iktidar hırsını, boş gururu, anlamsız birikimi ve duygudan yoksun bilgiyi simgeler. Bu karakterler, yetişkinlerin çoğu zaman hayatın özünü kaçırdığını gösterir. Saint-Exupéry, bu eleştiriyi çocukça bir saflıkla sunduğu için metin hem yumuşak hem de sarsıcıdır.
Kitabın merkezinde yer alan gül ve tilki, eserin en güçlü sembolleridir. Gül, sevginin kırılgan ama emek isteyen doğasını temsil ederken; tilki aracılığıyla verilen “İnsan ancak yüreğiyle baktığında doğruyu görebilir; asıl olan gözle görülmez” düşüncesi, eserin temel felsefesini oluşturur. Sevginin, bağ kurmanın ve sorumluluk almanın insanı insan yapan temel değerler olduğu vurgulanır.
Küçük Prens, aynı zamanda modern insanın yalnızlığını ve yabancılaşmasını da ele alır. Çölde karşılaşılan pilot ile Küçük Prens arasındaki ilişki, yetişkinlerin kaybettikleri çocukluk duyarlılığını yeniden hatırlama çabasıdır. Bu yönüyle eser, okura bir nostalji sunmaktan çok, içsel bir yüzleşme önerir.
Sonuç olarak Küçük Prens, her yaşta farklı anlamlar sunan, sade anlatımıyla derin düşünceler barındıran zamansız bir eserdir. Çocuklara hayal gücünü, yetişkinlere ise unuttukları değerleri hatırlatır. Kitabın asıl gücü, karmaşık hakikatleri basit ama kalıcı cümlelerle dile getirebilmesinde yatar.