Tanrı, Din, Ahlak, Değer Dörtlemesi: Nietzsche, "Tanrı Öldü" Derken Neyi Kastetti?
Kime filozof denir? Bu soru, temel bir problemi yansıtmıyor olması bakımından önemsiz görünebilir; fakat en nihayetinde, felsefi bir problemin takibi sonucunda elde kalan son soru da budur. Filozof, her şeyden önce düşüncenin kendisinden mükelleftir.
Sahi, filozof ne iş yapar? Bu soru, felsefi bir problemin "ne"liği üzerine soruşturma yürüten felsefe takipçisinin eninde sonunda kendisine sormaktan kendini alıkoyamayacağı, yol üstü ve uğrak bir sorudur. Filozof, düşüncenin sınırlarını zorlamayı arzu eder. Bilgi üzerine gerçekleşen bu tutkulu yolculuk, bazı zamanlar dogma bir fikirde saplanıp kalabilir. İnsanlık tarihini incelemeyi amaçlayan filozof için de durum bundan farklı değildir. Neredeyse tüm insanlık tarihine refakat eden bir olguya filozofun bakış açısı da, biraz önce sözü edildiğinden farklı olmamalıdır. Sözü edilen olgu, dinin kendisidir.
Dini inanca yönelik insanî arzu ve belirlenimin, çoğu zaman insanî doğal bir eğilim olduğu söylenir. Öte yandan bu düşüncenin karşısında duranların temel savı da yine insanî bir eğilime işaret eder: İnsanın düşünce yetisi ve hayal gücüne duyduğu muazzam güven, tıpkı tanrı fikrinde olduğu gibi bir yaratıma işaret eder.
Yaratmak ama... Neyi?
Hakikatin Üzerindeki Örtü
Tanrı fikrinin kendisi midir yaratılmış olan, yoksa tüm varlık alanı mıdır, bilinmez; ama bu noktada asıl meseleye giriş yapmadan, Osho'ya kulak vermekte fayda vardır:
Tanrı var olabilir ya da olmayabilir -bu önemli değil- ama tanrıya ihtiyaç vardır. Tanrı orada olmasa bile tam gelişmemiş beyin onu uyduracaktır. Çünkü az gelişmiş beyinlerin buna ihtiyacı vardır.
Yani Osho'ya göre insan, özsel olarak Tanrı fikrine bağlı olmak durumundadır ve işin özü, bu problemin Tanrı'nın gerçekte var olup olmamasıyla ilgisinin olmayışıdır. Ona göre, insanın böyle bir eğilime sahip olması, varlığını sürdürdüğü her tarihsel âna, dolaylı ya da doğrudan sirayet etmiştir.
İşte bu düzlemde filozofun varlığının önemi açığa çıkar; çünkü filozof, gücünü düşüncenin sınır tanımayan ufkundan, dogmaya ve yaygın kanaata karşı gerçekleştirdiği üstün muhalefetten alır. Dolayısıyla Osho'nun neredeyse bir zorunlulukla işaret ettiği şey, filozof için kaçınılmaz sonu beraberinde getirir: Sorudan soru doğurma sanatı, filozofun tam olarak burada başvurduğu yöntemdir; çünkü Tanrı fikrine duyulan ilgi, beraberinde getirdiği kurumsallık ve dogmatizmle birlikte yeni soruların sorulmasına muktedirdir. Tanrı dini, din değeri, değer de en nihayetinde ahlakı oluşturur. Dolayısıyla filozofun sorusu döner dolaşır ahlak problemi üzerine sıkışır kalır.
Unutulmaması gereken ise her düşünsel sıkışıklığın, beraberinde bir düşünsel sıçrayışa gebe olduğu hakikatidir. Bu sıçrayış, çoğu zaman küçük bir devinim gibi görünebilirken, bazen de her şeyi alt üst eden olağanüstü bir yıkıma sebep olur. Yıkım ile tasvir edilen şeyin çoğu zaman bir olumsuzlama fikrine karşılık geldiği söylenebilir fakat söz konusu olan felsefe ise, burada kavramlara yüklenecek anlam filozofun fikrinde gizlidir. Bu yüzden yıkım ile işaret edilen, bir hegemonya alanına yönelik ise, ortaya çıkan şey düşünsel, felsefi bir sıçrayıştır. Hem de sadece filozofun kendisine özgü olmaktan daha fazlasını vadeder ve insanlığın genel problemi haline dönüşür.
Öyleyse din, insandan aldıkları ve beraberinde getirdiği her şey ile bir filozofun düşünsel süzgecinden geçmek durumundadır. Bu düşünsel süzgeç, bir hakikatin üzerinde bulunan örtüyü kaldırmaya benzer.
İnsanların bozulmuşluğunun üstündeki örtüyü kaldırdığında, gözlerimin önüne acı verici ve tüyler ürpertici bir dram serilmişti.
Bu çalışmanın amacı ise Nietzsche'nin kaldırdığı örtünün altında yatanlara bir nebze olsun açıklık getirebilmektir.
Tanrı-Din-Değer-Ahlak Dörtlemesi: ''Kim Öldürdü Tanrıyı?''
Zerdüşt'ün hikâyesi herkesçe bilinir. Yine de üzerinde kısaca durmakta beis yoktur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Zerdüşt, mağarada on yılını geçirir ve dışarı hiç çıkmamıştır. Bir gün olur, çıkar mağaradan dışarı ve başlar aramaya. Ama neyi? Bir ölünün cenaze töreninden kalanlardır Zerdüşt'ün bulmayı umduğu. Ve yolculuğu, ilk olarak bilge ile kesişir.
Bilge ile tasvir ediliyor olanın neliği üzerine soruşturma gerçekleştirilmelidir. Şüphesiz, Zerdüşt'ün karşılaştığı sıradan bir insan değildir. Burada önemli olan ise yolculuğa çıktığı ilk anlarda bilge ile karşılaşmış olmasıdır ve tam olarak bu sebepten önemlidir.
Burada Nietzsche'ye özgü bir iyimserliği, Zerdüşt üzerinden görmek gerekir. Klasik bir anlatıda kahraman, yolculuğuna en kötüsünden, en basitinden ya da en kolay ulaşılabilir olandan başlar fakat Nietzsche'nin tercihi böyle değildir. Aksine Zerdüşt, en başından büyük bir yıkıma uğrar gibi görünür. Olması gereken budur. Zerdüşt'ten beklenen, koşar adımlarla mağarasına geri dönmesidir oysa Zerdüşt sadece kendisine bir soru sorar:
Zerdüşt yalnız kaldığında şöyle söyledi yüreğine: Olacak iş mi bu? Bu yaşlı ermiş, ormanda henüz duymamış tanrının öldüğünü.
Ve yolculuğuna devam eder. Nietzsche'nin üst insana olan inancı ve iyimserliği bu noktada böylelikle açığa çıkar.
Nietzsche'nin tanrının ölümü ile ilgili söylediklerinin felsefe tarihinde bir spekülasyona sebebiyet verdiği doğrudur. Bir tartışma alanı doğurmuştur ki genel olarak bu tartışma alanının iki kanadı vardır: Tanrının ölmesi fikri ile ateizme işaret ediliyor olduğu birinci kanadı oluştururken, diğer tarafta ise, Hristiyanlığın tanrısına yönelik, yaşam ve düşünce eksenli bir eleştiri mahiyeti olduğu yönündedir.
Burada, ateizm tartışmasının felsefece bir öneme sahip olmadığı varsayılacaktır. Bu kanat, zaten yeterince tartışılmıştır ve tartışılmaktadır. Bizim için ilgi çekici olan, Nietzsche'nin "tanrının ölmesi" ile kastettiğinin, en genel anlamıyla dinsel bir eleştirel tutum olduğu fikridir.
Nietzsche bu olguya çok da dışarıdan bakıyormuş gibi görünmez; aksine tartıştığı şey, daha önce belirtildiği gibi, Tanrı-din-değer-ahlak dörtlemesinden çıkan doğal sonuçtur. Bu dörtlemenin birbiriyle organik bir bağ içerisinde olduğu yorumunu yapmak yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Tanrı, bu zincirin en başındaki halkadır. İlk halka, diğerlerine nedensellik zoruyla bağlıdır ve içlerinde en güçlü olandır. Öyleyse Tanrı'ya yönelik gerçekleşen her söylem, aslında beraberinde dörtleme zincirinin diğer halkalarına yönelik de olmak zorundadır.
Bunlara ek olarak, Heidegger'in konuya bakış açısı ise Hristiyanlığın temel yapı taşlarının Platoncu geleneklere dayanmış olduğu fikri üzerinden gerçekleşir. Nietzsche'nin fırlattığı ok ise herkesten önce Platon'a ve onun temsil ettiği kadim felsefe geleneğinedir. Heidegger'in gelecek felsefenin temellerini inşa ederken Nietzsche'den söz ediyor olması da bu iddiayı güçlendirir.
Peki ama kim öldürdü bu tanrıyı? Felsefeyle iç içe geçmiş dini bir yorumla; Hristiyanlığın, Batı medeniyetinin bizzat kendisi öldürdü tanrıyı.
Batı Medeniyeti Tanrıyı Nasıl Öldürdü?
Nasıl yaptı bunu, nasıl kıydı tanrıya? İşte tam olarak şöyle:
Dinin yaratıcı tekamül üzerinden kurduğu tahakkümün kitleleri yönlendirecek bir ahlaksallık öğretisiyle sonuçlanmaması neredeyse kaçınılmazdır. Dolayısıyla Hristiyanlığın beraberinde getirdiği ahlaksallığın, iyinin ve kötünün ötesinde bir yaşam arzulayan ve teolojik ön yargıları ahlaksal ön yargılardan ayırmayı öğrenen Nietzsche için bu ahlaksallığın yıkıma, bozguna uğraması zorunlulukla gereklidir.
Bir zamanlar insanoğlu, tanrısına insanlar kurban ederdi, hatta belki de en çok sevdiklerini... Daha sonra insanlığın ahlaksal çağında, insanoğlu sahip olduğu en güçlü içgüdülerini, yani 'doğasını' kurban etti tanrısına; zahidin, bu coşkulu doğa dışı olanın zulüm dolu gözlerinde parlayan bayram sevinci buydu işte. Ve nihayet kurban edilecek ne kalmıştı sonunda?
İnsan dini, belirlenimle vuku bulan ahlaksallık aracılığıyla zaten doğasından uzaklaştı ve en nihayetinde değer yargılarına göz kırptı. İyi ve kötü denilerek değer atfedilemeyecek güdülerine, insani arzularına karşı konumlandı ve insan, kendisine yabancılaştı. Kendisine yabancılaşan insanın sığınacak tek limanı ise yine kendisinde gizli olmalıdır. Nietzsche, sadece bir durum tespitçisi olmaktan çok uzaktadır. O, aynı zamanda üst insana işaret ederek kurtuluşun anahtarını da henüz ölmüş tanrının tabutunun hemen başucuna koymaktadır.
Tabutun Kenarındaki Anahtar
Size Üst insanı öğretiyorum. İnsan, aşılması gereken bir şeydir. Onu aşmak için siz ne yaptınız? Şimdiye dek tüm varlıklar kendilerinden üstün bir şey yarattılar: Ama siz bu büyük taşkının cezri olmak ve insanı aşmak yerine, hayvana geri dönmek mi istiyorsunuz?
Nietzsche'nin öğrettiği üst insan tam olarak budur. Kendini aşması zorunlulukla gereklidir.
Kendini aşması ile ifade edilen nedir peki? En yalın haliyle iyi ve kötünün ötesinde, değer yargılarından uzak, insanca pek insanca yaşamanın sınırlarını çizmektir. Dinin ve onun getirdiği ahlaksallığın ötesinde bir yaşamı arzular Nietzsche.
Referans noktası olarak Gilles Deleuze kabul edilecek olurs,a burada nihilizme atıfta bulunmak en makul yöntem olacaktır. Deleuze, Nietzscheci nihilizmi iki odak noktası üzerinden inceler: Birincisi daha önce üzerinde durulan güç istenci ile orantılı bir şekilde hiçlik istencine karşılık gelir. Bu, istemenin üstün değerler hiyerarşisi içerisinde kaybolması ve hiçliğe kavuşması olarak yorumlanabilir. Burada en nihayetinde bir istençten söz etmek mümkündür.
Diğer odak noktası ise yine Deleuze'ün tanımlamasıyla istençten çok bir tepkiye işaret eder. Burada ise insan dünyaya ve onun üstündeki her şeye karşı bir inkar aşamasındadır. Bu, varlığın kendisine karşı dikte bir tutumdur. Tanrı, iyi, doğru, kötü gibi kavramların tamamı kabul edilemezdir çünkü tanrı zaten ölmüştür ve onunla birlikte değer kazanan her şey de var olduğu ölçüde değersizleşmiştir. Son kertede sözü Nietzsche'ye bırakmakta fayda vardır:
Aslında ahlaki olgular diye bir şey yoktur, var olan sadece olguların ahlaki yorumlanmasıdır.
İyi ve kötü, insanın tanrısal eğiliminin insanı getirdiği son aşama yargılarıdır. Tanrının ölümü bu değer yargılarının da ölümü anlamına gelir. Öyleyse yaşam, üzerinde değer biçilemez saf güç istencinde gizlidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 52
- 48
- 20
- 16
- 6
- 5
- 5
- 3
- 3
- 1
- 1
- 0
- Osho. (2009). Martıları Seven Adam. ISBN: 6055890585. Yayınevi: Butik.
- F. Nietzsche. (2011). Deccal-Hristiyan Karşıtı. ISBN: 9756249072. Yayınevi: İlya.
- F. Nietzsche. (2011). Böyle Buyurdu Zerdüşt. ISBN: 12345678294520. Yayınevi: İş Bankası Yayınları.
- R. Patrick. (2005). Aşkınlık Ve Yaşam: Nietzsche Ve Tanrı’nın Ölümü Üzerine. Kaygı, sf: 309-310. | Arşiv Bağlantısı
- M. Heidegger. (1995). Nedir Bu Felsefe. ISBN: 9789754142730. Yayınevi: Afa.
- F. Nietzsche. (2011). Ahlakın Soykütüğü. ISBN: 9789759971830. Yayınevi: Kabalcı.
- F. Nietzsche. (2011). İyinin Ve Kötünün Ötesinde. ISBN: 22345678275774. Yayınevi: İlya.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:46:02 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7531
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.