Kovamız ve Okyanus!
Soruya yönelik cevabım benzetme yöntemi üzerinden olacaktır, hoş görüle…
Belki de burada iki kavram üzerinden konuyu ele almak lazım: Aşkın ve içkin…
Biz ve bizi biz eden her şey doğaya içkindir. Bu içkinlik sadece alansal bir sınırlama yaratmaz. Aynı zamanda duyu organlarımız üzerinden algısal bir sınırlama da yaratır.
Baştaki kova meselesinde olduğu üzere; okyanusa (doğaya) daldırdığımız kovamız, zeki varlık olarak addedebileceğimiz türümüz ve benzerleri için sadece su içme ihtiyacını karşılamaz.
Neticede su içme ihtiyacı için diğer canlı emsallerimiz gibi başımızı suya daldırıp bu ihtiyacı giderebileceğimiz gibi, bitkiler misali köklerimiz vasıtası ile besin almak için de suyu kullanabiliriz. Burada doğrudan, aracısız bir ihtiyaç giderme vardır ve temeli hayatta kalmaya dayanır.
Her ne kadar zihnimiz bu temel üzerinden gelişmiş ve nihai olarak bu amaca (hayatta kalmak ve üremek) hizmet ediyor olsa da, bir müddet sonra doğrudan değil de araç-alet kullanarak bu ihtiyacını gidermeye çalışmış ve zihin geliştikçe bu alet (kova) büyümüştür.
Haliyle bu kovayı daldırdığımız okyanus; sadece su ihtiyacımızın değil, temizliğimizin, tarımımızın ve hatta sanatımızın, estetiğimizin ve zevklerimizin de kaynağını oluşturmaya başlamıştır.
Bu kaynağın her geçen gün zihinsel gelişimimize paralel farklı alanlarda da kullanılması, haliyle bizleri de geliştirmiş ve algılarımız buna paralel olarak her geçen gün doğanın daha çok hakikatini daha nesnel kavrar hale gelmiştir.
Ve evet okyanus, doğanın ve evrenin nesnel gerçekliği olmak üzere, zihnimizin ona daldırdığı kova ile tamamını içine alması mümkün olmayabilir. Fakat bu; o kovanın içine ve hacmi oranında dolan suyun, okyanusun hakiki suyu olmadığı anlamına gelmez.
Ve evet zihnimiz gerçekliğin tamamını değil, kovasına ve kovasının hacmince dolan kadarını kavrar. Buna bilim diyoruz. Sevgiyle…