Zaman:Zaman üzerine düşünmeye başladığımız an ele almamız gereken ilk kavram "değişim" olmalıdır. Olaylar arasında ve olayların bizzat kendisinde gerçekleşen ve zamanın varlığına yönelik ilk izlenimlerimizin büyük bir kısmını barındıran değişim, felsefe tarihi boyunca "oluş", "akış" veya "devinim" gibi kavramlarla da beraber düşünülmüştür. Öyle ki Antik Yunan'da Permanides ile başlayan ontoloji tartışmalarının bir kısmı zaman ve değişimi anlamak üzerine şekillenmiştir. Diğer yandan modern dönemde değişim ve zaman ilişkisine yönelik farklı yaklaşımlar söz konusudur. Örneğin, değişim ile zamanı birlikte ele alan İndirgemeci Yaklaşım'a ters olarak Platonizm, değişim olmaksızın zamanın mümkün olacağını iddia etmektedir.
Yer:Zaman konusu felsefeciler ve fizikçiler tarafından varlığı, yokluğu ya da ne olduğu üzerinden çokça düşünülen ve kesin bir sonuca ulaşılamayan en karmaşık konulardan bir tanesidir. Antik Yunan’dan itibaren zaman konusu mekânın hep önüne geçmiş ve mekân ikincil plana itilmiştir. Orta Çağ’da, Antik Yunan’daki bu anlayışın devam ettiğini görmekteyiz. 20. yüzyıla kadar mekânın tanımlamasında mutlak ve hesaplanabilen bir anlayış benimsenmiştir.
Mekân, Descartes’in geometrisiyle birlikte hesaplanabilen bir forma dönüşür. Kendi zamanından önce Aristocu mekân kavramı değişerek yeni bir boyut kazanır. Aristo öncesi dönemde atomcular mekânı sabit, değişmeyen, hep aynı olan bir ontoloji olarak görmüşlerdir. Aristoteles’e göre ise mekân ve madde birlikteliğinde bir özdeşlik yoktur. Çünkü mekân madde ve form dışıdır.
Descartes, Aristocu mekân görüşü yerine daha anlaşılır bir form sunar. Orta Çağ’da Descartes, kartezyen mekân anlayışını getirir. Yükseklik, genişlik ve derinlik olarak ele aldığı mekânı üç boyut ile açıklar, xyz koordinat sistemiyle de mekânı ölçebilme özelliği getirilir. Bu anlayışa göre mekân insandan ayrı ve bağımsız olarak kabul edilmiştir. Kant ise mekânı duyu organlarıyla algılamayacağı için ancak sezgisel olarak anlaşılacağını savunur.