Fiziksel Açıdan Zaman Nedir Bir Bakalım:
Genel Görelilik Kuramı’ndan başlayalım. Einstein’ın bu teorisi, zamanı uzayla birleştirip "uzay-zaman" denen dört boyutlu bir yapı ortaya koyuyor. Bu yapı, kütle ve enerjinin varlığıyla bükülüyor. Mesela, GPS sistemlerinin düzgün çalışması için Dünya’nın kütleçekim alanındaki zaman dilatasyonunu (genişlemesini) hesaba katmamız gerekiyor. uydulardaki saatler, yerdekilere göre biraz daha hızlı ilerliyor. Bu, zamanın fiziksel bir gerçeklik olduğunu ve evrenin işleyişinde ölçülebilir bir etkisi olduğunu kanıtlıyor. Yani, zaman sadece kafamızda değil; doğanın bir parçası gibi görünüyor.
Ancak işler kuantum fiziğine geldiğinde karmaşıklaşıyor. Kuantum mekaniğinde zaman, klasik fizikteki gibi akışkan bir boyut olmaktan çıkıyor. Örneğin, Schrödinger denklemi zamanı bir parametre olarak kullanıyor, ama bu zamanın yönü (geçmişten geleceğe akışı) hakkında pek bir şey söylemiyor. Daha da ilginci, kuantum gravitasyon teorilerinde (örneğin, döngü kuantum gravitasyonu) zamanın temel bir varlık olup olmadığı sorgulanıyor. Julian Barbour’un "Zamansız Fizik" yaklaşımı burada devreye giriyor: Ona göre evren, statik bir "an"lar koleksiyonundan ibaret ve zaman, bu anların dizilişinden türeyen bir algı. Eğer bu doğruysa, zaman diye bir şey yok; sadece değişim var ve biz buna "zaman" diyoruz.
Termodinamik de bu tartışmaya katkı sağlıyor. Zamanın oku (yani neden geçmişten geleceğe gidiyoruz da tersine değil?) genellikle entropi artışı ile açıklanıyor. Evrenin düşük entropili bir başlangıçtan (Big Bang) yüksek entropili bir duruma (ısı ölümü) doğru evrilmesi, zamanın yönünü belirliyor gibi. Ama bu da şu soruyu doğuruyor: Entropi olmasaydı zaman diye bir şey hisseder miydik? Belki zaman, sadece evrenin düzensizliğe geçişini algılama biçimimizdir.
Felsefi Açıdan Zaman Nedir Bir Bakalım:
Felsefede zaman, genellikle iki büyük yaklaşımla ele alınır: A-Serisi ve B-Serisi. A-Serisi’nde zaman, geçmiş, şimdi ve gelecek olarak dinamik bir şekilde akar; "şimdi" sürekli değişir. B-Serisi’nde ise zaman, olayların sabit bir sırasıdır her şey "önce" ve "sonra" ilişkisiyle tanımlanır, ama akış yoktur. Fizik daha çok B-Serisi’ni destekler gibi görünse de, insan deneyimi A-Serisi’ne dayanır. Peki, hangisi gerçek? Yoksa ikisi de sadece bizim zamanı anlamlandırma çabamızın bir yansıması mı?
Kant’ın görüşü burada önemli: Ona göre zaman, dış dünyadan bağımsız bir gerçeklik değil, insan zihninin dünyayı organize etme yolu. Eğer öyleyse, zaman evrende değil, bizim algımızda var. Modern nörobilim de bu fikri destekleyebilir; beynimiz, olayları sıralı bir şekilde işlemek için evrimleşti ve bu bize zamanın aktığı hissini veriyor. Mesela, bir film karesi kare oynarken kesintisiz bir akış gibi görünüyor. Belki zaman algımız da böyle bir yanılsama.
Kişisel yorumum ise, zaman hem objektiftir hem subjektiftir ve bunlar olan olaylara bağlıdır. A olayı için objektif olan bir zaman, B olayı için subjektif olabilir. Ayrıca fizikçiler için bir değişimi ifade eden zaman felsefeciler ve filozoflar için varoluşsal bir anlam taşır. Bu da onu iki kitle tarafından özelleştirlmesi demektir.