Aslında öyle değerlendirilmiyor, şiraze kaçmış!
Toplumun, gerek ahlaki gerekse hukuki normları itibarı ile, toplumu oluşturan; akıllısı, akılsızı, hırlısı, hırsızı, iti, kopuğu, celebi, gocuğu ve olumlu ve olumsuz anlamda nice sıfatı taşıyanını eşit kıldığı alan esasında çok sınırlıdır ve hayatın değerinden ve bu değerin, hayatın sürdürülebilmesi için gerektirdiği diğer yan değerlerden ibarettir.
Buna, tüm insan hakları bildirgelerinde gerekçelendirildiği üzere, insana, sırf insan oluşundan dolayı hak olarak tanımlı; dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, evrensel olan temel insan hak ve özgürlükleri adı verilir ve isabetlidir.
İsabetlidir çünkü; yaşamın devamlılığının ve vesilesi ile türün devamlılığının teminatıdır.
Geriye kalan bütün alanlarda ise toplum; gerek diğer devam niteliğindeki normatif değerleri itibarı ile gerek tutum ve tercihleri ile gerekse onay ve itirazı ile zaten aynıları aynı yere, ayrıları ayrı yere ve sayısız araç üzerinden konumlandırıp değerlendirmekte ve ona göre konumlanmaktadır.
Burada bu kuralın ihlaline neden olabilecek tek şey mevcut egemen sistemin bu olağan, adil ve şaşmaz tartıya ne denli hile karıştırdığıdır. Ki ve ne yazık ki mevcut egemen kapitalist sistemin yaptığı da tam olarak budur: Tartıyı bozmak, şirazeyi kaçırtmak. Çünkü amentüsü kar, dayanağı sömürü, araçları ise toplumun içeriden ve kendine yontacak şekilde fethidir. Ki buna siyasi literatürde yozlaşma, devamında yabancılaşma ve nihayetinde toplumsal çürüme adı verilir.
Buna karşı durmanın ve şirazesi kaçan toplumsal tartıyı eski-olağan haline getirmenin yegane yolu, filmi en sonundan itibaren ve geriye doğru sarmaktan geçer. Bunun da örgütlü mücadele dışında ne yazık ki bir yolu yok. Çünkü bu istenmedik durumu yaratan ör-güt-lü…Sevgiyle…