Merve Hanım'ın söylediklerine ek olarak...
Sanat tarihine baktığınızda iyi-kötü, değerli-değersiz, önemli-önemsiz olarak görülmüş eserlerin sürekli bir değişim, dönüşüm ve güncelleme yaşadıklarını görürüz. Sanat, üretildiği dönemin bir yansıması ve aynı zamanda tetikleyicisidir. Yani bu açıdan sizin bakışınız biraz taraflı ve herkesin kendi dönemini kutsadığı her şeyin geçmişte daha iyi olduğunu düşünen yaklaşımın bir eseri gibi duruyor. Bahsettiğiniz isimler, kendi döneminin çok değerli isimleri ve genel geçer, temel insani olgular üzerine önemli şeyler söyleyen isimler olabilirler ama bugünün insanına ve bugünün insanının temel dertlerine hitap etmeleri zordur ve bu da normaldir. Artık hiç kimse Chaplin izlemiyor. Çünkü konuları, dertleri farklı. Bugüne ait değil.
Ve ayrıca... Sanatta anlatım, üslup, tarz ve temel olarak estetik kıstaslar da değişkendir. Bir zamanlar betimleme ve sembolizm pek değerli, harika bir şeydi. İki aşığın birbirlerine aşklarını itiraf ettikleri ortamı sayfalarca anlatan yazar zengin ve hayal gücü güçlü yazardı. Betimleme edebiyatta aranan bir şeydi. Artık değil. Şahsen ben, okuduğum bir kitapta betimleme gördüğümde artık kitabı kapatıp bir kenara atıyorum. Bitti artık çünkü. Artık internet, haberleşme, sosyal medya ve teknoloji dönemindeyiz. Akıcılık, sürükleyicilik, çarpıcılık önemli. Bir kitap, bir film akmalı. Öyküye ara verip sayfalarca bir ortamı betimleyip anlatan yazar bitti artık. İsteyen okur ve bunu sever tabi. Kişisel zevklere bir şey diyemeyiz ama bu çağın, bu dönemin ruhu ve duygusu bu değil. Artık bu tip romanları okuyanlar ya nostaljik bir romantizmle bunları okuyordur ya da dönemin ruhunu kabullenemeyip "eskiden her şey daha güzeldi" diyen okuyuculardır. Bu durumu eleştirmiyorum, gayet normal, anlaşılır ve haklı bir talep bu. Bir sorun yok yani. İsteyen otursun Chaplin izlesin. Ama ne Chaplin ne de bu romanlar bugünün dertlerine deva olmuyorlar ve anlatımları da günümüz dünyasının duygusundan haliyle gayet uzak. Günümüz gençleri de böyle eserlere hiç meraklı değiller ve haklılar. Yetişkinlerin de "bugünün gençleri hep böyle" diye şikayet etmesi gayet haksız bir yaklaşım çünkü her dönemin gencinin kendi anlatım dili, onların duygusunu yakalayan örnekleri var. Ve bu örnekler, bir önceki neslin örnekleri ile farklı.
Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı bence gayet sıradan, insanların neden hayran kaldığını anlayamadığım bir eser. Çünkü görece gün görmemiş, mütevazi duygusal deneyimler yaşamış (hatta hiç sarsıcı bir duygusal deneyim yaşamamış), saf bir adamın kendisinden çok daha fazla görmüş geçirmiş bir kadına aşık olması kadar sıkıcı bir öykü olamaz bugün için. Ve yazım tarzı da son derecede sıkıcı ve ağdalı. Benim bu yorumum, bu eserin değerini asla düşürmez. Kürk Mantolu Madonna bir başyapıttır ve çok değerli bir eserdir. Ama eskidir. Dönemi geçmiştir. Bunu söylemekten çekinmemeliyiz çünkü sanat gayet dinamik bir olgudur.
Gelelim "edebiyat" meselesine. Zaten edebiyat ve sinema da 50-100 yıl önceki öneminde değil. Çünkü insanlar artık başka mecralarda deva buluyor, başka mecralardan besleniyor. Eskiden şöminenin önünde oturup, kucağına kediyi sehpaya kahveyi alıp bütün gün roman okumak gayet keyifli bir deneyimdi. Artık bu daha küçük bir kesimin keyif aldığı bir şey. Günümüz insanı bilgisayarı tableti eline alıp sosyal medyada geziniyor. Ve sosyal medya da kendi anlatım dinamiklerini oluşturmaya başladı. Sosyal medyanın görsel ve teknolojik etkisi sanat dünyasını da etkiledi. Chuck Palahniuk okuyun. İşte yeni nesil edebiyat öyle bir şey. Sabahattin Ali, 20 senelik bir öyküyü 200 sayfada anlatırken Palahniuk 4 saatlik bir olayı aynı sayfada anlatıyor. İkisi de birbirinden daha üstün ya da değerli değil. İkisi de çok değerli. Ama farklı. Ve Palahniuk, sosyal medya döneminin, haberleşme çağının, günümüz dünyasının edebiyatını yapıyor. Twitter, instagram, tiktok, youtube da kendi sanatsal açılımlarını, anlatım dilini, estetik kıstaslarını inşa ediyor. "Bunlar kötü, Sabahattin Ali iyiydi" demek ve bunu "eskiden sanatçılar vardı, eskiden eserler değerliydi artık böyle şeyler çıkmıyor" şeklinde dile getirmek, günümüzde yaşanan dönüşümleri ve bir anlamda yeni çağı ret etmek oluyor. Bu dönem de kendi sanatçılarını çıkaracak. Bu dönemin de öncüleri, güçlü örnekleri olacak.
Ve sanıldığı gibi birini birine tercih etmek de şart değil. Hem 100 yıl öncesinin değerli isim ve eserlerini, hem bugünün değerli isim ve eserlerini aynı anda sevmek de mümkündür. Bir sanatçıyı diğerine tercih etmeye gerek yok. Esas gözden kaçan konu, sanatın, dönemin ruhunu yakalamaya meyilli bir anlatım ve paylaşım biçimi olması. Ve "eskiden değerli sanatçılar vardı, artık yok" demek, aslında sanatsal alışkanlıklardan, kabullerden ve yeni dönemin estetik ve teknik tercihlerini kabullenmekte zorlanmaktan ileri geliyor. Zeki Müren kesinlikle çok değerli bir sanatçıdır. Ama ben bugün Zeki Müren dinlemiyorum. Tiksindiğim için mi? Hayır. Bana hitap etmiyor. Bitti artık. Günümüz de yeni Zeki Müren'ler çıkaracak. Sadece biz onların günümüzün Zeki Müren'i olduğunu kabul edemiyoruz.