Türkiye, bir gezegene ne zaman ayak basar sorusunu net olarak cevaplamak pek mümkün değil ama bu soru, başka daha önemli soruları gündeme getiriyor.
Türkiye Uzay Ajansı, 2018'de kuruldu ve bir programı, vizyonu, hedefleri var. Bu hedeflere ne kadar uyulur, projeler ne ölçekte hayata geçirilir onu bilemeyiz ama bu girişimi dürüstçe değerlendirecek olursak arkasında pek de güçlü motivasyonların, pek de anlam barındıran vizyonların olmadığını görürüz. Birden çok sebeple hem de.
Elbette uzaya açılmak çok değerli bir amaç ancak amaç gerçekten uzaya açılmak, uzayı tanımak, yeni keşiflere imza atma ve bu süreçte de yepyeni teknolojiler üretmek ise bunun için çok geç kaldık zaten. Onun dönemi geçti artık. Özel sektör bile bu alanda yıllardır çalışıyor. Uzay Turizmi diye bir olgu var artık. Bu kapsamda "Ben uzaya açılacağım" diye sıfırdan işe başlamak diye bir girişim tamamen gereksiz. Sovyet Uzay Programı 1956'da başladı. NASA 1958'de, Avrupa Uzay Ajansı 1975'te kuruldu. Bu ülkeler zaten onlarca yıldır uzaya bakıyor, gidiyor, araştırıyor, inceliyor. Ve bu yönde gerekli tüm teknolojileri de kendileri üretiyorlar. Yani ilk keşifler yapıldı, ilk adımlar atıldı, teknolojiler geliştirildi. Bu yapılanları tekrar yapmak tamamen anlamsız ki dilimizde bu çabanın anlamsız olduğu üzerine bir deyim bile var. “Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.”
Ve zaten bu nedenle uzay çalışmaları ve hatta artık günümüzde öncülük teşkil eden neredeyse tüm bilimsel çalışmalar, belirli bir ülkenin milli projeleri olmaktan da çoktan çıktı. Bilimsel gelişmeler, hele hele çalışılan alan uzay ise konuya belirli bir ülkenin reklamını yaparak, milliyetçi bir tavırla, "ülkenin gururu" falan gibi bir etiketle sunuluyorsa bu gerçeklerden bayağı uzak bir tavır oluyor. En son uzay turlarını, Elon Musk'ın şirketi, Arap ortaklığı ile NASA'nın tesislerinde yapıyor. Hangi ülkenin bu girişim şimdi? Kimin umurunda? Geçti o dönemler. Soğuk Savaş döneminde, ABD ile komünist Sovyetler arasında süregiden kıyasıya uzay rekabeti milliyetçi bir tavırla sunuluyordu ve o zaman için anlaşılır bir şeydi bu. Ama geçti artık. Artık bambaşka bir dünyadayız. CERN'de dünyanın onlarca farklı ülkesinden biliminsanı, onlarca ülkenin bütçe katkılarıyla bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Nerde ülkecilik, nerede milliyetçilik?
Ayrıca... Tamam, hadi uzaya açılalım. Ne yapacağız orada? Siz gezegene ayak basmak demişsiniz örneğin. NASA, Mars'a gitsek mi gitmesek mi acaba diye düşünüyor. Bunun pek de doğru, faydalı, gerekli bir proje olup olmadığından emin değiller ki bu konuda düşünmek için gerekli tüm bileşenlere sahipler. Ne yapacaklar orada? "Gittik" demek için mi? Bu anlamlı bir çaba değil. Mars'ın bileşenlerini de yüksek oranda biliyoruz, orada büyük bir gizem yok. Ay'a gidildi, o bir atılımdı, bir öncülüktü, tamam. Tekrar gidildi mi? Hayır. Niye? E gerek yok. Ay'a gitmekle Mars'a gitmek arasında, öncülük açısından bir fark var mı? Pek de emin değiliz. Yani böyle bir projenin maliyetini, zamanını, enerjisini belki de başka projelere aktarmalıyız. Dünya yok oluşa gidiyor. Bu yok oluşu durdurmaya 1 dolar harcamak yerine, Mars'a gitmeye 100 dolar harcamak ne kadar mantıklı?
Yok arkadaş, biz illa Türkler olarak uzaya gideceğiz, peki. Yapacağımız uzay gemisinin bin derece sıcaklığa dayanıklı camını bile Fransa'dan alacağız yüksek olasılıkla. Geminin atmosfere giriş açısını NASA'ya soracağız. Görüntüleme Sistemleri Japonya vs. Bu nasıl milli proje? Amaç yepyeni teknolojiler üretmek değil mi uzay yarışında? E o teknolojiler var zaten.
Bu konu, Milli otomobilimiz TOGG meselesi gibi. TOGG'a şüpheyle bakanlar eleştiriliyor ama mesele bir şey yapmayalım, üretmeyelim meselesi değil. Yapıldı o. Yapıldı. Bitti. Bir öncülük teşkil etmiyor. Hadi cep telefonu yapalım. Gerek yok. Yapan yaptı, atı alan Üsküdar'ı geçti. Piyasası, paradigmaları, fiyat/maliyet oranları, dağıtım servis ağı, marka imajları vs. sayısız bileşeni netleşmiş ve oturmuş bir piyasa orası.
Uzay yarışı da böyle. Ülkemizin, uzay konusundaki girişimini mantıklı ve haklı bulan arkadaşımız var ise buyursun, uzay çalışmalarında, başka bir ülkenin yapmamış olduğu ve bizim yapabileceğimiz bir keşiften, icattan bahsetsin. Ve bu şekilde "öncülük"ten bahsetsin. Biz de diyelim ki "evet, biz yanılmışız". Orada keşfedilecek yeni bir şey yok, varsa da bu oraya adım atılarak elde edilecek bir şey değil, teknolojiler gelişmiş, ülkeler bu konuda iş birliği yapmış, özel sektör bu işe girmiş, bize ne kaldı? Jüpiter'e gitmek mi? O gaz gezegen ama, gidecek arkadaşlar bunu hatırlarsa iyi olur. NASA, uzaya, insanlı araç göndermenin hiç de doğru bir tercih olmadığını, insansız araç göndermenin çok daha doğru bir tercih olduğunu 50 yıl önce netleştirdi bile. Biz, uzaya ayak basmaktan bahsediyoruz. Hadi cep telefonu yapalım. Peki... :)
Tüm bu söylenenler bağlamında... Uzaya gitmek diye bir şey yok artık. Uzay madenciliği dersiniz, tamam. Uzay turizmi dersiniz, peki. Evrenin derinliklerini gözlemlemek, ölçmek, olur. Bambaşka uzay teknolojileri üzerine çalışırsınız, uyar. Ama bunu da başka ülkelerle iş birliği kurmadan zaten yapamazsınız. O nedenle doğru vizyon, gerçekçilik, konuyu ülkesel ve bölgesel değil küresel düşünmek, milliyetçi ya da devletçi bir yaklaşımla değil yine küresel bir anlayışla konuya yaklaşmak konunun olmazsa olmazları. Ama temel prensip, öncü olan kazanır. Uzay girişimini komple bırakıp oraya harcanacak zamanı, enerjiyi, parayı daha önce çalışılmamış bir alana yönlendirmek her zaman daha mantıklıdır.
Fikirlerim bu yönde... Umarım yanlış anlaşılmamışımdır. Sağlıcakla...[1][1][1]
Kaynaklar
-
Türk Uzay Ajansı. Türk Uzay Programı. Alındığı Tarih: 26 Haziran 2023. Alındığı Yer: tua
| Arşiv Bağlantısı