Evet, fark ediyor. Türk kahvesiyle 3'ü 1 arada karışımlar vücutta aynı şey değil; bileşim, filtrasyon ve ek içerikler yüzünden etkileri belirgin biçimde ayrışıyor.
Şöyle açayım: Türk kahvesi telvesiyle sunulan, yani süzülmeyen bir demleme. Bu nedenle kahve çekirdeğinin yağ fazında bulunan diterpenler, özellikle cafestol ve kahweol, fincana daha çok geçiyor. Bu bileşenler LDL kolesterolü anlamlı biçimde yükseltebiliyor, keza etki doza ve demleme tarzına duyarlı. Filtreli demlemelerde (paper filter) bu yağlar kâğıtta tutuluyor, Türk kahvesinde ve French press'te tutulmuyor. 3'ü 1 aradaya gelince, kupaya giren kahve genelde önceden demlenip kurutulmuş çözünür kahve, yani zaten bir tür "filtrelenmiş ekstrakt", bu yüzden diterpen yükü görece düşük. Ancak pakette kahveye ek olarak bol şeker ve toz krema var, yani glukoz/şeker şurubu ve bitkisel yağ karışımları. Dolayısıyla kısa vadede glisemik yanıt ve insülin dalgalanması, uzun vadede de kalori fazlası ve yağ asidi profiline bağlı kardiyometabolik yük öne çıkıyor. Yani, Türk kahvesinde problem daha çok unfiltre yağ fraksiyonundaki diterpenler, 3'ü 1 aradada ise ek şeker ve krema.
Mesele şu: anlık uyarıcı etki için asıl sürücü kafein. Porsiyon başına kafein, Türk kahvesinde küçük hacimde yoğun, 3'ü 1 aradada ise paket başına değişken, çoğu zaman daha düşük. Ancak "hangi biri daha sağlıklı" sorusu sadece kafeinle bitmiyor. Kimyasal süreç düzeyindeyse, kavurma ve kurutma sırasında oluşan akrilamid (İng: "acrylamide") de var. Çözünür kahveler ve kahve ikamelerinde akrilamid düzeyi, kavrulmuş çekirdekten hazırlanan içeceklere kıyasla genellikle daha yüksek rapor ediliyor. Düzenleyici değerlendirmelerde, kahveden alınan maruziyetin genel kanser riski bağlamında olası bir endişe yönü olduğu, fakat yaygın tüketim düzeylerinde akut toksisite açısından bir sorun bulunmadığı belirtiliyor. Pratikteyse, kavurmayı çok koyu kaçırmamak, aşırı paket tüketiminden kaçınmak ve toplam diyet boyunca akrilamid kaynaklarını gereksiz yükseltmemek mantıklı.
Anlayacağınız, "etki aynı" demek toy bir çıkarım. Türk kahvesi, filtrasyon olmadığından lipit metabolizmasına diterpenler üzerinden yük bindirebiliyor; 3'ü 1 arada ise yağlı toz krema ve şeker nedeniyle glisemik ve kalorik yük getiriyor, ayrıca işlem görmüş kahve tozunun akrilamid içeriği nispeten yüksek olabiliyor. Günlük hayatta en sade ve küçük porsiyon, şekersiz Türk kahvesi veya şekersiz, kremasız filtre/kâğıt filtreli demleme, miktar kontrolü ve toplam diyet kalitesiyle birlikte en dengeli tercih.
Kaynaklar
- S H Jee, et al. (2001). Coffee Consumption And Serum Lipids: A Meta-Analysis Of Randomized Controlled Clinical Trials. American Journal of Epidemiology, sf: 353-362. doi: 10.1093/aje/153.4.353. | Arşiv Bağlantısı
- EFSA CONTAM Panel. (2015). Scientific Opinion On Acrylamide In Food. EFSA Journal. doi: 10.2903/j.efsa.2015.4104. | Arşiv Bağlantısı