Zorunluluk bize özgü ve görelidir!
Evrende ve evrenin içerdiği hiçbir şeyde zorunlu diye bir durum yoktur. Nedenler ve sonuçlar, olgular ve oluşlar vardır ve sürekli olarak farklı farklı şekillerde ki buna devinim diyoruz. Ya da aşina olunan klişe ifadesi ile değişmeyen tek şey değişim. Buraya kadar olan maddi evrenin maddi yasalarına ilişkindir.
Ancak biz insanlar her ne kadar bu yasalara maddi temelde tabii olsak da, aynı maddi temelin bir yan (Bio-Kimyasal) ürünü olarak zihinsel yetiler özelinde soyut da düşünebilen varlıklarız. İşte burada devreye felsefe girer ve en temel işi soru sormak ve cevap arayışı olur.
Haliyle ilk sorulacak ve cevabı aranacak sorular da nerden geldik ve nereye gideceğiz içerikli sorular olur. Bilim bu soruların hemen hemen büyük bir çoğunluğuna dün çok net cevaplar verdi. Bugün geri kalan bir bölümüne cevap olabiliyor ve fakat bugün itibarı ile (dün için de öyleydi, binlerce yıl öncesi için de ve göreli olarak o an itibarı ile) cevap veremediğimiz sorular var. Yarın bunlara da cevap verdiğimiz an büyüyen ufkumuza paralel çok daha fazla sorumuz da olacak ve yine ve yeniden devam…
Bu durum türümüzün tarihi kadar eski ve eskimeyecek bir eski. Hal böyle iken kimimiz sabırla ve evrimin ona sunduğu akla ve bu aklın yol açıcı kar makinesi olan bilime, kimimiz ise tez canlılıkla ve felsefe üzerinden felsefeyi de özünden kopararak (Ki felsefe akıl sevgisidir) ve “bilmediğimiz korkmamız gerekendir, korktuğumuz sığınmamız gerekendir” diyerek öte alemlere ve aklına “sen hele biraz geri dur” diyerek yelken açar.
Bilgi temelinde ispata, soruya, sorguya ve kuşkuya açık olacak şekilde; Bilimsel, diyalektik-materyalist akıl yürütme ve modern çağın bilimi olan psikoloji, yanı sıra evrimsel süreçler ve onların dayattığı genetik kod baskıları ( hayatta kal, üre şeklinde olan) ile türümüzün tarihsel gelişimine paralel olan dinlerin ve inançların tarihsel evrimi, bu süreç içerisindeki toplumsal rolleri ve gelişimi bize bunu söyler.
İnanç temelinde ise ispata, soruya, sorguya ve kuşkuya kapalı fakat ucu açık bir yelpaze vardır, sonunu ve sınırını sadece inananın belirlediği.
Dolayısı ile ne bilimde ne de çıkış anlamı itibarı ile akıl sevgisi özelinde felsefede Tanrı bir zorunluluk değildir. Hiçbir bilimsel temeli yoktur fakat felsefi temeli vardır ve yukarıda izah edilen çerçevenin ötesinde değildir.
Tüm bunlara rağmen varlığını kanıtlayamadığımızı çürütebilir miyiz diye de, ve nereden biliyorsunuz da ahkam kesiyorsunuz şeklinde sorular sorulabilir, olağandır da. Ancak bu soruyu sorduğumuz an doğrulama yahut yanlışlama zemini üzerinden bilimsel olanı temel kaide kabul etmiş oluruz ki; aksi için de aynı şey geçerli olur, olmalıdır.
Belki de en temel kaideye sadakat en iyisi: Kim neye inanmak istiyorsa baş göz üstüne fakat ne olur bunun bilim üzerinden ve bilimin altını oyarcasına yapılmasına izin de onay da vermeyelim, bilim yolunda gerek…Sevgiyle…