çoğu zaman, acaba boş şeylere mi inanıyorum diye düşünüyorum. Tanrı bilimsel olarak ispat edilemez bunu biliyorum. Lakin tek kanıtlama yönteminin bilimsel yöntemler olduğunu düşünmüyorum. Hiç biriniz evleneceği erkeği/bayanı bilimsel yöntemlerle seçmez. İçinde bi yerlerde ''bu doğru kişi'' der.
Tanrının bilimsel olarak kanıtlanamayacağı doğrudur. Çünkü tanrı bilimsel bir argüman değildir. Test edilebilirliği, bilimsel süreçlere tabi olma durumu yoktur. Görünmez herhangi bir şeyin varlığını idda etmemle aynı mantıktadır. Bu yüzden bilimsel olarak kanıtlanamaz. Bu yüzden de fikir olarak varlığını sürdürebilmektedir.
Üstteki yoruma ithafen de insanın inanma ihtiyacı yoktur, bilme ihtiyacı vardır. İnanmak bir güdü değildir, merak bir güdüdür. Evrimsel süreçte sapiensin beyin gelişimine paralel bir bilişsel gelişimin sonucudur. Merak duygunuzu bilmek veya inanmakla tatmin etmek sizin tercihinizdir. Ama inanmak günün sonunda sizi tekrar bu konuda aç bırakacaktır.
Son olarak hepimiz karşı cinsi bilimsel olarak seçeriz ama farkında değiliz. İçinizdeki 'bu doğru kişi' diyen yer; cinsel seçilim, psikoloji, sosyolojinin kesiştiği noktadır.
Tanrıya inanmak bir varoluş amacı aramaktır.Bilim size varoluş amacınızı olsa da olmasa da kanıtlayamaz.
İnsan düşünen bir canlı ve neden var olduğunu, neden big bang'in yaşandığını vs merak etmelidir.
Bu yüzden Bilim dünyasında teistler, deistler ve agnostiklerin toplamı ateistlerden daha fazladır.
"Bu doğru kişi" ise karşı cinsin sizin zevklerinize uygun olduğunu gösterir.Tamamen o anki duygu ve hormonlarınıza bağlı aslında.
O eşi pas geçip ertesi gün başka eşe de aynısını diyebilme ihtimaliniz var çünkü.
Tanrının bilimsel olarak ispat edilmeyeceğine dair elimizde herhangi bir veri bulunmamaktadır. Yani rahatlıkla inanabilirsiniz. İnsan zaten sürekli bir inanma ihtiyacı içerisindedir. Sadece tanrı değil herhangi başka bir şeye de inanmak insanı rahatlatır. Çünkü insan beyni birinci amacı olan biyolojik yapımızı ayakta tutmaya programlıdır ve öz-farkındalık sahibi olan insan ölüm bilgisini taşımakta fakat varlığı bunu kabullenememektedir. Bu nedenle Ateist de olsanız herhangi bir şeye inanma ihtiyacı hissedersiniz.
Sonuçta "bu doğru kişi" diyen pek çok insan da daha sonra boşanmıştır. Hatta pek çok ülkede boşanma oranları evlilik oranını geçmiş durumdadır. Duygularımızın düşüncelerimizi etkilemesi beynin kendini korumaya alması ve gelecek projeksiyonu yapması hep hormonlar vasıtasıyla gerçekleşir.
Yapmamız gereken şey bu konu üzerine çok fazla kafa yormayıp, varlığını veya yokluğunu kabul edip bir an önce günlük yaşamımıza geri dönmemiz ve bulunduğumuz toplum ve kendimiz için en faydalı olacak işleri yapmamızdır. Toplam faydayı düşünmek oyun teorisinde de en çok kazandıran yöntemdir.
Yukardaki 3 cevabı da okudum. Güzel cevaplar. Ben bu sorunun "Lakin tek kanıtlama yönteminin bilimsel yöntemler olduğunu düşünmüyorum" kısmına takıldım. Biraz kafa karışıklığı olan bir cümle. Acaba bilimsel olmayan bir kanıtlamadan bahsedebilir miyiz? Doğru soru sorulmadıkça doğru cevap da bulmak mümkün değil. Güneşin insanı aydınlatmadığını düşünüyorum desem buna ne diyebilirsiniz? Boş verin birşey demeyin zaten.
Hem kanıttan bahsedip hem de öyle olduğunu içimde hissediyorum demek çelişkili ifadeler. Bana içimden bir ses doğrunun bu olduğunu söylüyor bu da benim kanıtlama biçimim demek de tam olarak tanrının varlığını içimde hissediyorum demektir. Buna kanıt sunmanın hiçbir anlamı yok.
İçimden bir ses bana doğru seçimin bu olduğunu söylüyorsa bu sadece içimden gelen sestir o kadar. Benim içimden gelen ses "a" yolunun, senin içinden gelen ses "b" yolunun, bir başkasının ki ise "c" yolunun doğru olduğunu söylüyorsa burada bilimsel bilgiden bahsetmenin mümkün olmadığı ortadadır.
Ortaya bir hipotez atıyorsun, diyelim ki "tanrı vardır". Bunu kanıtlaman için deney, gözlem, tekrarlanabilirlik vs.. yapman gerek. Şimdi burada tek tek bilimsel araştırma yöntemini yazmayayım bilen bilir, bilmeyen de öğrenir. Bir önermenin doğru olup olmadığını kanıtlamak için harcanan bunca emekle içimden bir ses doğrunun bu olduğunu söylüyor demek ne kadar büyük bir tezat.
İçinizdeki ses size öleceğinizi söylüyor... bu hayatın geçici olduğunu söylüyor... eğer kendin bir anlam uydurmazsan hayatın anlamsız olduğunu söylüyor... bu tek yaşamı ya adam gibi yaşarsın yada yok olur gidersin diyor... korkunla yüzleş diyor... ve sen bu iç sesi duymak istemiyorsun benim bir tanrım var o beni korur, kollar bana yardımcı olur diyorsun. Tamam belki bu hayatı boşa harcıyorum ama ölünce mükemmel bir hayat beni bekliyor diyorsun. Bu şekilde gerçeklerle tezat (mutlu! ) bir hayat yaşamaya devam ediyorsun.
İçimizdeki sesler bize ne zaman doğru yolu göstermişler ki? Yada bize bir şeyler söyleyen o iç sesimizi biz ne kadar dinlemeyi beceriyoruz ki? İçimizden gelen sesler bize ne anlatmaya çalışıyor, biz ne anlıyoruz? Al sana çok daha gerçek bir soru.