Ben Aksini Düşünüyorum!
Sosyal bilimlerin yelpazesi günden güne genişliyor: Sosyoloji, antropoloji, arkeoloji, psikoloji, tarih, siyasal bilgiler, iktisat, coğrafya, vatandaşlık bilgisi felsefe, hukuk, mantık, ahlak bilgisi diye devam ediyor.
Bunlardan Felsefe temel olmak üzere biraz coğrafya ve biraz da tarih dışında geriye kalan hemen hemen hepsinin, doğru ya da yanlış şekilde toplum tarafından az ya da çok ciddiye alındığını biliyorum.
Maksat mesleki anlamda tercih ise; bu işte arzulanan kadar para olmadığı içindir, yoksa ciddiye alınmadığı için değil. (Siyaseti ve hukuku kapsam dışı tutuyorum)
Aksine toplumumuz pozitif bilimlere ne yazık ki çok uzak, yakın olanlar da ya bir amansız sevdanın peşinde ve tüm imkânsızlıklara rağmen ya da zihni burada fakat ayakları mecburen dışarda olanlar. Ki en büyük sorunumuz da bu, bizi karamsarlığa iten: Beyin göçü…
Akademik alanda ise ülkeme özgü olarak her alanda ve istisnasız herkes paşa… Peki ya üretim?
Aklın ve bilimin egemen, emeğin söz sahibi olmadığı bir yerde, atom altı kuantum evreni bile daha bir istikrarlıdır.
Ancak soru ülke farkı gözetmeksizin geneli işaret eden bir soru ise, durum değişir. Neticede sosyal bilimler her ne kadar dünden bu güne ve bu günden yarına yönelik türümüz merkezli kılavuz görevi görse de, neticede doğamız ve evrenimiz bizi de aşan fiziğe, kimyaya ve biyolojiye tabii. Haliyle de teknolojiden sağlığa bu alan hem muazzam bir hıza sahip hem de bilimi tekelleştirme derdinde olanlar için muazzzam bir yatırım ve güç alanı.
Böyle olunca da, her ne kadar toplumdan kopuk olsa da bu alanın asli alan olması ve diğer tüm alanların bu alana doğrudan tabii oluşu nedeni ile bu alanın daha çok tercih ediliyor olması son derece olağan, fakat toplum tarafından değil...