Aslında bu devletlerin güçlü olmasının demokrasi ile pek fazla ilgisi yok.
Almanya: Almanya birinci Dünya Savaşı sonrasında çok ağır bir yenilgi almış Amerika'nın denetimine girmişti fakat bu durumun böyle ilerlemeyeceğini anladıktan sonra 2. Dünya savaşını başlatmış fakat ondanda istediği sonucu yeterince alamamıştı. Üstüne doğu ve batı Almanya olarak ikiye bölünmüştü.
Fakat bütün bunlara rağmen Reichsmark'ın 1948'de Alman markı ile değiştirilmesiyle , Batı Almanya şansölyesi Konrad Adenauer ve "Alman ekonomik mucizesinin babası" olarak bilinen ekonomi bakanı Ludwig Erhard liderliğindeki hükûmet tarafından sürdürülen düşük enflasyon ve hızlı endüstriyel büyüme dönemi başladı.
Reform öncesi 6.000 Alman Markı üzerinde olan bütün gelirlerden %95 vergi alınırken bu oran reformdan sonra sadece yıllık 250.000 Alman Markı'nın üzerinde olan gelirlere uygulanmaya başladı. 1950 yılında, 2.400 Mark civarı yıllık gelir olan Batı Alman vatandaşları için marjinal vergi oranı yüzde 85'den yüzde 18'e düştü.
Batı Almanya 1948'den hemen sonra sermaye birikimini tekrar oluşturdu ve çarpıcı oranlarda ekonomik büyüme oranları yakaladı. Düşük tüketime oranla çok yüksek sermaye yatırımları ve düşük ikame sermaye yatırımları sayesinde bu yükseliş 1950'li yıllarda da devam etti.
Fiziksel zorlukların yanında, Batı Almanya ekonomisinin toparlanmasının önündeki bir başka engel de çok değerli fikri mülkiyet haklarına da el koyulmasıydı.
ABD, Almanlar'ın teslim olmasından hemen sonra başlattıkları ve iki yıl süren çok etkili bir programla, patentlerinin yanında Almanya'nın bütün bilimsel ve teknolojik bilgi birikimini kendi taraflarına aktarmışlardır.
Alman ekonomisinin baskılanmasının diğer Avrupa ülkelerinin ekonomilerini de negatif yönde etkilediği görülünce Marshall Planı sadece Batı Almanya'yı kapsayacak şekilde genişletildi; fakat bunun Alman Ekonomik Mucizesi'nin arkasındaki temel güç olduğu söylenemez.
1950-53 yılları arasında süren Kore Savaşı'nın neden olduğu küresel ölçekteki mal kıtlığı Batı Alman ürünleri üzerindeki de fakto boykotun kalkmasına neden oldu. O yıllarda Batı Almanya'da çok büyük bir kalifiye işgücü vardı ve bunun bir kısmı 16.5 milyon Almanı etkilemiş olan sürgün ve göçlerin sonucuydu.
Savaş sırasında ve sonrasında süren bu durum, Batı Almanya'nın ihracatını, ithalatının iki katının üzerine çıkarmasını sağladı. Bu etkenlerin dışında, 1950'ler, 1960'lar ve 1970'lerin ilk yıllarındaki nüfusun uzun ve yoğun çalışma saatleriyle tam kapasite çalışması ve binlerce Gastarbeiter'ın (1950'lerin sonlarından itibaren gelen misafir işçiler) sağladığı fazladan işgücü sayesinde ekonomideki yukarı hareket devam etti.
Bu sırada Doğu Alman ekonomisi de güçlü bir büyüme göstermişti ama bürokratik sistem, çalışan genç nüfusun Batı Almanya'ya göç etmesi ve SSCB'nin çok uzun süreler savaş tazminatı almaya devam etmesi nedeniyle bu büyüme Batı Almanya'daki kadar olamadı.
Ve o ilerlemelerle büyümeye başlayan Alman ekonomisi şuan 4. İhracatı durumunda ise 3.
İngilizler: Birinci Dünya savaşı sırasında dünyanın her bölgesine, her kıtasında sömürge faaliyetleri gerçekleştirdiler. Ve o ivmeyle birlikte onlarda dünyanın en iyilerinden
ABD: Amerika yeni bir kıtanın keşfiyle orada devasa bir kızılderili katliamı yapmış ve bölgede hakimiyetini kurmuştu. Daha sonrasında 1. Dünya savaşında yorgun çıkan devletlerin hepsinden güçlü bir konumda olmuştur...
Kısacası: Güç olayında demokrasiye çok gerek yok Disiplin, sömürge veya her hangi bir yükselmeden sonra o ivmeyi bozmazsanız eğer güçlü bir devlet olursunuz. Bu biraz yorum sorusu denebilir yani güç bana göre ekonomidir ve ben öyle cevapladım.