Hayatın anlamı, bence Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu ile doğrudan bağlantılı değil. Ancak, Tanrı kavramı, biz insanların düşünsel evriminde ve hayatı anlamlandırma çabasında çok önemli bir yer tutuyor. Tanrı, bizlerin zihninde bir kalıp olarak var olmuş bir kavram. Bu kalıp olmasaydı, hayatı anlamlandırmada büyük bir boşluk hissedebilirdik. Tanrı'nın var olup olmadığına dair sorgulamalar, tarih boyunca insanları düşünmeye ve sorgulamaya itti. Aslında, bu sorgulama hayatı anlamlandırmaya yönelik en büyük dürtümüz oldu. "Tanrı var mı?" ya da "Yok mu?" gibi sorular, bilim ve felsefenin gelişmesine neden oldu.
Örneğin, bilim gelişirken de hep bu zıtlıklar üzerine inşa edildi; bir görüşün karşısına bir başka görüş çıktı, ve bu karşıtlıklarla doğrulara yaklaşıldı. Eğer Tanrı'nın varlığına dair düşünceler hiç olmasaydı, belki de evreni, yaşamı ve insan benliğini anlamaya yönelik bu derin tartışmalar hiç başlamayacaktı. Felsefe, bilim ve din arasında bir etkileşim vardı, hepsi birbirini etkileyip geliştirdi.
Bir örnek verecek olursak, "Tanrı Ay'da yaşıyor" gibi bir önerge ortaya atıldığında, bu önergeye karşı çıkan ve "Hayır, Tanrı Mars'ta yaşıyor" diyen bir grup insan, o zaman Ay'a gitmek için bir yol keşfetmeye başlardı. İşte bu karşıt görüşlerin etkisiyle bilimsel bir ilerleme kaydedilebilirdi. Böylece, Tanrı'nın varlığına dair yapılan tartışmalar, aslında bilime de katkı sağlamış olurdu.
Kısacası, Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu sorusu, bizi düşünmeye ve dünyayı sorgulamaya iten, derin bir anlam arayışı başlatan bir soru. Bu sorgulama, bilim ve felsefede ilerlememizin temel sebeplerinden biri oldu. Tanrı kavramı hayatımızda var olmasaydı, belki de zıtlıklar ve sorgulamalarla şekillenen bir gelişim sürecine girmemiş olabilirdik.
Sizin bakış açınızda da öne çıkan bu noktalar çok kıymetli. Tanrı'nın olmaması, evreni ve hayatı anlamlandırma yolculuğumuzu zorlaştırabilir, ancak bu da insanın içsel bir keşif ve sorgulama sürecinin parçasıdır.