Hayatın anlamı üzerine düşünmek insan olmanın en temel arayışlarından biri. Bu sorunun net bir cevabı yok çünkü herkesin deneyimleri ve değerleri farklı. Ama tarih boyunca filozoflar bu konuyu derinlemesine incelemişler. Mesela Aristoteles hayatın amacının erdemli ve akıllı bir birey olarak gelişmek olduğunu söyler. Ona göre hepimiz mutluluğun peşindeyiz ve asıl önemli olan da bu. Epiküros ise hazza odaklanır ama sadece bedensel değil, zihinsel ve ruhsal doyumu da vurgular. Varoluşçular ise hayatın hazır bir anlamı olmadığını, her birimizin kendi anlamımızı yaratmamız gerektiğini savunurlar. Kierkegaard inançla, Camus ise anlamsızlığı kabullenip yaşamayı seçmekle bu boşluğu doldurur. Absürdizm akımı da evrenin kayıtsızlığıyla bizim anlam arayışımız arasındaki çelişkiyi vurgular.[1]
Bana göre ise hayat bir yolculuk gibi. Bazen engebeli, bazen düz, bazen de kaybolduğumuzu hissettiğimiz dönemler oluyor. Tıpkı bir ormanda yürürken patikayı kaybetmek gibi. Ama önemli olan o patikayı tekrar bulmak ya da yeni bir yol açmak. Bazen bir kelebeğin kanat çırpışı bazen de bir çocuğun gülümsemesi bize o yolu gösterebilir. Belki de hayatın anlamı bu yolculukta karşılaştığımız her şeyi deneyimlemek, öğrenmek ve büyümektir. Bir ressamın boş bir tuvale renkler ve şekillerle anlam katması gibi biz de hayatımıza kendi anlamımızı katabiliriz.
155 görüntülenme