Anlam meselesi, kişiden kişiye değişen bir şey. Bu konu üzerine çok şey söylendi, yazıldı, konuşuldu. Bu nedenle ben, başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Sizin sorunuzda gözden kaçan bir nokta var: Biz, zaten varız. Var olmak için değil, yok olmak için bir sebep aramamız gerektiği sorusu karşımızda. Zaten var olduğumuz için yok olmalı mıyız diye soruyorsunuz. Ve bambaşka bir soru ve çaba. Eğer, bugünkü aklımız ve algımız ile doğmadan önce bize "böyle bir hayatın olacak, var olmak istiyor musun?" diye sorulsaydı vereceğimiz cevap ile bugün var olup yok olsak mı acaba diye sormak aynı şey değil. Hani sanki bir anlam bulamaz isek kendimizi yok etmeli miyiz diye soruyoruz. Bunun kolay olduğunu ya da anlam olmadığında ölmenin gayet normal ve anlaşılır bir şey olduğunu kabul etmişiz gibi konuşuyoruz sanki.
Böyle bir şey yok ki. Bulutsuzluk Özlemi'nin dediği gibi, "Ne olursa olsun, Yaşamaya mecbursun". Yaşıyor iken ölmek, bu sorularla çok da ilgisi olmayan, apayrı bir dinamik. Manevi olarak boşlukta olmak vs. insanları direk olarak ölüme götüren bir durum değil. Bir sürecin başlangıcı olabilir en fazla. İnsanın ölüme karşı çok da elinde olmayan evrimsel ve anlaşılması zor koruma mekanizmaları var ve sadece zihinsel bazı denklemler ile bunları aşmak çok zor. Neden intihar eden insanların büyük çoğunluğu alkol ya da uyuşturucu etkisinde? Neden intihar girişimlerinin sayısı, intiharların katları kadar üzerinde?
Uzatmayayım... Anlam bulamaz isek de ölemeyiz. Hem aklımıza direk bu gelmez hem de gelse bile bunu yapamayız. Ölüm, tüm canlılar için çok hatta en ürkütücü şey. Yaşamaya, yaşamaya devam etmemizi sağlayacak şeyler bulmaya mecburuz. Evrimsel dinamiklerimiz bu yönde. Bu gerçeği gözden kaçırmayalım. Evet belki boş boş yaşayacağız, belki hayatımızın bir anlamı olmayacak, belki neden yaşadığımızı bile bilemeyeceğiz ki bu durumda olan çok fazla insan var. Ama yine de yaşıyorlar. Çünkü mecburuz.
Umarım açıklayıcı olmuştur...
197 görüntülenme