Kesinlikle uzay. Okyanuslar, inanılmaz sırlar barındıran ve büyük ölçüde keşfedilmemiş bir alan olsa da, problem setinin ölçeği kıyaslanamaz.
Okyanusların, özellikle hadal zon gibi 6.000 metrenin altındaki derinliklerinin %95'inden fazlası görsel olarak hiç keşfedilmedi. Ancak okyanusun sırları, ne kadar derin olursa olsun, karasal biyosferin ve jeolojinin sınırları içindedir.
Uzaya gelince, karşılaştığımız bilinmezlik ontolojik bir boyuta ulaşıyor. Mevcut standart kozmolojik model olan Lambda-CDM (ΛCDM) modeline göre, evrenin tüm yıldızları, gezegenleri ve canlıları oluşturan baryonik madde, evrenin toplam kütle-enerji yoğunluğunun sadece %5'ini oluşturur. Geriye kalan %95'lik devasa kısım, ne olduğunu bilmediğimiz karanlık madde (~%27) ve karanlık enerjiden (~%68) oluşuyor. Bu yani sadece haritalanmamış bir bölge değil; bu, gerçekliğin temel bileşenlerine dair mutlak bir cehalettir... Kozmolojik tekillik, Fermi Paradoksu ve evrenin nihai kaderi gibi sorular, okyanustaki yeni bir canlı türünü keşfetmenin çok ötesinde, varoluşun temel yasalarına dair sırlardır.