İnsanın kalbinden, kan dışında hiç bir şey gelmez. İnsanın tüm düşünsel ve duygusal dünyası, beyninde süregider ve beyninden gelir.
İnsan fizyolojisi hayli yakın tarihte detaylı biçimde incelenebildi. Ondan önceki dönemde beynin farkında değildik. Dinlerin hiç birinde beyinle ilgili tek bir tespit yok örneğin. Her şey kalpte. Bu fikirde olunmasının çeşitli sebepleri vardır ama ilk akla geleni beynin tamamen hareketsiz ve hiç bir sarsıntıya tepki vermediği için kendisini hissettirmeyen bir organ olması olsa gerek. Kalp ise öyle değil. Heyecan, korku, coşku, sevgi, hemen her duyguda kendini hissettiren, tepki veren, atışı değişen bir organ kalp. Sürekli "ben buradayım" der. O nedenle de tarih boyunca tüm insani iniş çıkışların merkezi gibi algılanmış olsa gerek. Aslında hayli karmaşık olsa da bir pompa.
Tabi kalp derken, fiziki olarak kalbi kast ediyor iseniz durum bu. Yoksa mantık-duygu ikiliğinden bahsediyorsanız orada durumlar değişir. Hangisinden geleni karşılamak iç huzurumuzu karşılar gibi bir soru çok flu ve cevabı belirsiz bir soru. Değişkendir, yoruma açıktır, belirsizdir. İnsan hem akılla hem de duygularıyla hareket eder ve iki kaynağa da bağlıdır. Bu konuyu netleştirmek zor.