Tartımız Ne?
Sevgi değil fakat saygı, tıpkı güven gibi kazanılması ( hak edilmesi) gereken toplumsal değerlerdendir.
Birileri bizleri “sırf “ ile başlayan insan, yakın, evlat, ana, baba, kardeş vb. bir şey için sevebilir. Ancak sayılmanın koşulu vardır: Farkını ve sayılma nedenini ortaya alenen koyabilmek; ve bu muazzam bir emek ister. Yani hak edilmek, kazanılmak. Güven de öyledir.
Saygı ve güven öyle iç içe geçişli öyle değerlerdir ki; bir kere kaybedildiğinde bir daha kazanılamazlar. Çünkü kaybedilmesi demek hak etmemek demektir ve bunun tek bir anlamı vardır: Bu uğurda harcanan kesintisiz emekten vazgeçiş.
Bu nedenle bir insana saygı duymak zorunda mıyız sorusunun cevabı aslında açık: NEDEN…?
Şayet bu neden sorusunun dolaysız ve dayanağa dayalı cevabı varsa, zaten o ilgili şahsa saygı duyuyoruz demektir. Ancak cevap muğlak veya koşullu bir cevap ise, zaten kafamız net değil demektir ve bu net olmamanın sorumlusu da HER KOŞULDA bunu önemseyip talep edendir.
Ancak burada temel bir ayrıntıyı göz ardı etmemek lazım: Saygı talebi karşıdakinin talebi midir yoksa bizim öyle sandığımız mıdır? Karşıdakinin talebi ise, yukarıdaki koşul geçerlidir. Ancak karşıdan böyle bir talep olmadığı halde “varmış” üzerinden bir değerlendirme hem adil olmaz hem de bizi bir yere taşımaz.
Nitekim bazen gerçekten saygıyı fazlasıyla hak ettiği halde bizim bunu kavrayıp ölçebilme yetersizliğimizin bir neticesi olarak da saygı duymayı ihmal ettiklerimiz, saygı duymayı reddettiklerimiz veya gerçeği bildiğimiz halde sırf öfkemize, gururumuza, kibrimize veya her “ne”yimize ise, yenik düşüp saygıyı kendilerinden esirgediklerimiz olabilir.
Bu konuda bizden ve her gece başımızı koyduğumuz yastıktan başka bir yargıcı yoktur. Huzurla yatabiliyorsak ne ala ve fakat uykusuz gecelere talim ediyorsak sorun var demektir ki onun müsebbibi vicdandır… Bu sefer tartıda biz varız demektir. Yani kendimize duyduğumuz saygının tartılması, öz saygı… Buna uygun davranmayı tercih de edebilir, vicdanımızı kandırmayı da. Tercih bizim. Sevgiyle…
(Not: Vicdanımız kandırılmış süsü verse de kanmayın, çünkü kandırılamaz…)
Kaynaklar
- Doğan Cüceloğlu. (1996). Iyi Düşün Doğru Karar Ver. Yayınevi: Sistem Yayıncılık. sf: 404.