Çok zor bir soru, cevabı daha da zor…Belki de yok...
Sevginin ne olup olmadığı üzerine bilimsel bir dayanak sunamam. Fakat bütün teorik alt yapıların sınandığı yer itibarı ile yaşamdaki karşılığı üzerine bir kaç bir şey söyleyebilirim sanırım.
İlki sevginin kendisi ile ilgili. Sevme eylemi duyularımıza haz, mutluluk, huzur olarak yansıyanın sürekliliğini talep içerikli bir eylemliliği ifade eder kanımca. Bu nedenle sevme eyleminin sürekliliği olan sevgi en başta emek ister.
Sevgi bir şeyin karşılığı değildir. Güven, saygı vb. gibi kazanılması gereken bir duygu durumu değildir. Onlardan farklı olarak peşin verilen bir krediye benzer. Krediyi verenin biz olması bize, onu sürekli güncel ve diri tutmamamız için bir gerekçe sunmaz.
Sevgi iyilik gibidir. Karşılığı beklenerek sunulan bir değer değildir. Hatta sevdiğinizin sevdiğinizden haberdar olma zorunluluğu da yoktur.
Çünkü sevgi; karşıdaki kişi, nesne, olgu ve durumdan bağımsız olarak, değer yargılarımıza, insana, yaşama ve doğaya bakışımıza yansıyanın, bütün vücudumuzdan süzülür iken, “kalbimizde arta kalan” tortusudur.
Sevgi emektir ve emek değer vermektir. Bir çiçeğe su, bir kediye, köpeğe mama, bir ihtiyaç sahibine, basit gerekçelere sığınmadan ve akıl vermek ötesinde onu anlayarak ihtiyacına uygun bir katkı sunabilmektir.
Sevmek elbette ki nedensiz değildir. Fakat bu illa ki bize uyan bir neden bulma zorunluluğunu dayatmaz.
Neden; buna ihtiyacı olanın özneline de uysa olur. Yeter ki bu ihtiyaç başkalarının, “hak edilmemiş mutsuzluğu” üzerine oturan bir zemine denk gelsin.
Hak edilmemiş mutsuzluk; kendi doğalında gelişen, gelişmesi beklenen ve buna zemin hazırlayanlar hariç, kimseye zararı dokunmayan mutsuzluktur.
Sevgi; burada eşitsiz olanı aynı zamanda eşitleme misyonunu da üstlenen bir değer olur.
Büyük usta Nazım'ın ( Nazım Hikmet Ran) , Tahir ile Zühre Meselesi şiirinde söylediği üzere:
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
Yani yürekte
Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil…
Sevgi; tıpkı ışığın hızını koruyabilmek için korumak zorunda olduğu dengeye benzer. Sürekliliği bu dengeye bağlıdır. Elektrik alan ile manyetik alan arasındaki denge misali...
Elektrik alanı, yaşama atfettiğimiz anlam; manyetik alanı ise varlığın bu yaşamdaki hak edilmiş pozisyonu olarak düşündüğümüzde ve bu iki parametre uyumlu olduğu sürece sevgi sürekliliğini korur diyebiliriz.
Haliyle bu ikisi için birbirine enerji transferi bir zorunluluk. Yani bizim bu yaşama atfettiğimiz yaşamı sürekli besleyecek emeğe, karşıdakinin sürekli bu emeği hak edecek pratiğe ihtiyacı var.
Sonuçta sevgi de acıkır, susar, yorulur, dinlenir, yeniden ve karşılıklı yaratım ister, yani emek ve hak ediş...
Ancak bu; hiçbir şeklide ilk çıkış niteliğinin ve hatta tek taraflı sürdürülebilirliğinin karşılıksız ve beklentisiz olamayacağına kanıt teşkil etmez diye düşünüyorum.
[1]
Kaynaklar
- Leo Buscaglia. Sevgi. ISBN: 9789751003416.