1990’ların başlarında, psikoterapi görmüş veya danışma seanslarına katılmış kişilerde, kendini çocuklukta hiç yaşanmamış bir tacizin “hatırlanması” şeklinde belli eden yeni bir zihinsel hastalık (sahte anı sendromu) ortaya çıktığı bildirildi. Bu hastalığın iyatrojenik bir durum olduğu (yani, yanlış teşhis ya da tedaviden kaynaklandığı) ileri sürülüyordu.Bu durumdan, yetişkinlerdeki rahatsızlıkların ve psikolojik sıkıntıların çoğunun, çocukluk döneminde yaşanmış olan, unutulmuş veya “bastırılmış” cinsel istismar deneyimlerinden kaynaklanmış olabileceği inancına dayalı “ortaya çıkarılmış anı terapisi”ni uygulayan psikoterapistler sorumlu tutulmuştu. Bu yöntemi uygulayan terapistlerin, hastalarını, hipnoz dahil çeşitli özel tekniklerin yardımıyla, bastırılmış anılarını araştırmaya teşvik ettikleri iddia edilmişti.
Terapistlerin ısrarcı etkisiyle, hastalar, aslında uydurulmuş olayların gerçekten olduğuna inanabiliyor, kendilerini ailelerinden koparabiliyor, hatta (ABD’de) tacizci olduklarını zannettikleri kişilerdenki bu kişiler genellikle babalar oluyordu, davacı olabiliyorlardı. Bu kişilerin masum olduklarını söyleyip duruma itiraz etmeleri de, hasta tarafından zanlının inkâr etme ve kendi suçunu itiraf edememe durumunun bir belirtisi olarak görülebiliyordu. Böylesi durumlarda hem hasta hem de ailesi, terapide ileri sürülen yanıltıcı fikirler nedeniyle yok yere sıkıntı çekebiliyordu. Cinsel istismar suçlamalarının giderek yaygınlaştığı anlaşılınca, zanlılara destek vermek ve aynı zamanda belleğin belirsizlikleri konusunda insanları uyarıp, onları “sahte anı sendromu” hakkında bilgilendirmek için çeşitli lobi grupları oluşturulmaya başlandı. Gelgelelim, amaçları kamuoyunun dikkatini “sahte anı sendromu”ndan mustarip ailelere çekmek olan kuruluşların varlığına ve bu konunun gerek psikiyatri yayınlarında gerekse medyada geniş yankı bulmasına rağmen, bu sendromla ilgili bir tanımlamaya rastlanmaması oldukça tuhaftır. Üstelik bu sendrom, hiçbir psikiyatri ders kitabında veya psikiyatrik veya diğer tıbbi vakalarla ilgili hiçbir listede de yer almaz. Ancak burada, bilişsel psikolog ve ABD’deki Sahte Anı Sendromu Vakfı’nın danışmanı John Kihlstrom’un aşağıdaki tanımı önerdiğini söyleyebiliriz:Bir kişinin kimliğinin ve kişiler arası ilişkilerinin nesnel açıdan yanlış olan, ama kişinin gerçek olduğuna inandığı travmatik biranı etrafında toplanması durumu. Sendromun sahte anılarla karakterize edilmediğinedikkat edin... Dahası, anı, bireyin bütün kişiliğini ve hayat tarzını kendi merkezine çekecek, böylece diğer tüm uyuma yönelik davranışlarını bozacak denli derinleştiğindebile sendroma teşhis konabilir... Böyle bir durumda kişi, bu anıya meydan okuyacak her olaydan sürekli kaçınır.
Bu açıkça ilan edilmiş sendrom, resmi teşhis metinlerinde henüz onaylanmamış, diğer teşhislerin arasında listeye dahil edilmemiştir ve onun özelliklerini ortaya koyan klinik bir vaka incelemesi, herhangi bir tıbbi veya bilimsel bir yayında yer almamıştır. Ayrıca kendisini “ortaya çıkarılmış anı terapisti” olarak adlandıran hiçbir psikoterapist de yoktur. Öte yandan, bu konuyla ilgili tartışmaların derinliği ve yoğunluğu da abartı sayılmayacak kadar çoktur. Örneğin, yenilerde çıkmış bir makalede durum şu şekilde tanımlanır: Bu tartışma başından itibaren, günümüzdeki bilimsel anlaşmazlık örneklerinde rastlanmayan türden bir kısırlık içinde ilerliyor. Partizanlık nedeniyle bilim geri plana itildi. Onun yerini, bilim olarak hizmet etmek yerine, her şeye aldanan bir medyayı işine gelecek duygusal lokmalarla besleyen... sert ve yanlış ifadeler veya “abartı” ve “retorik aygıtlar” almıştır.
Ne var ki, bazı psikoterapistlerin çalışmalarının temelini oluşturan çocukluk anılarına ve yanıltıcı kanılara güvenmenin haklı tarafları da vardır.
Cinsel istismar konusundaki yanlış kanılar ve yanlış suçlamalar çok büyük duygusal hasarlara ve ızdıraplara neden olur. Bugün anıyla ilgili elimizdeki bilgiler, anıların birçok çarpıtmaya maruz kaldığını göstermektedir. Hatırlama, hikâye anlatma gibi bir yeniden inşa etme sürecidir; yoksa, bir olayın kesin kaydına girme süreci değildir. Belli “terapiler”, yani telkin, hatırlatma öğüdü, grup baskısı veya hem hastanın hem de terapistin kritik ve hassas bir perspektiften vazgeçmesi gibi görüşme usulleri, anının aldatıcı esnekliği üzerinde rol oynayabilir ve kişinin çocukluğuyla ilgili aslı olmayan hikâyeler anlatmasına neden olabilir. Ancak bu süreçler karmaşıktır; onun için, çocukluk travmasını unutma ve hatırlama sürecine nelerin dahil olduğu, zararlı terapi uygulamalarının niteliği ve kapsamı konusunda halen yoğun bir tartışma süregitmektedir.
1,699 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Freud Ve Sahte Anı Sendromu. (14 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 14 Mayıs 2020. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı