Resimde altın oran dediğimiz şey, güzelliğin kıstası değil. Resimde ya da herhangi bir sanat dalında güzelliğin bir kıstası yok. Çünkü güzellik denen şey, en kısa tanımla beğeni uyandıran demek ve insanların beğeni kıstasları her zaman değişir, değişmiştir. Dün güzel başka bir şeydi, bugün başka bir şey, yarın da başka bir şey olacak.
Ve bunun da ötesinde herhangi bir sanat dalında değerli işler üretmek, güzellikten de geçmiyor. Güzellik ve onu inceleyen disiplin olan estetik, sanatın tek kıstası da değil. Yani güzel ve estetik olan eser sanattır, güzel ve estetik olan iyi sanattır diye bir şey de yok. Güzellik, sanatın içerdiği, sanat da güzelliğin ötesinde bir şey. İğrenç bir şey de sanat olabilir. Tiksindirici, korkutucu, yadırgatıcı sayısız sanat eseri var.
Bu dengeleri, bileşenleri anlayabilmek için sanatın tarihsel gelişimini incelemeniz gerekli. Sanat ilkelden rönesansa, rönesanstan modern sanata, modern sanattan da çağdaş sanata nasıl evrildi, bunu takip etmeniz gerekli. Sanat bir zamanlar tamamen evrimsel dinamiklerin biçimlendirdiği, evrimsel güzelliğin kıstaslarına uyan bir şeydi ve hayattan, Dünyadan bağımsız bir şey değildi. Rönesansta sanat doğanın ötesine geçti, Dünyayı olduğundan daha güzel göstermeyi ya da Dünyanın güzelliklerini resmetmeyi amaçladı ve başardı. Modernde sanat Dünyadan koptu ve sanatçılar, Dünyayı kendi gördükleri gibi resmetme üzgürlüğüne kavuştular. İşte bu noktada güzellik, sanatın kaçınılmaz şartı olmaktan çıktı. Dünyada kötülük, çirkinlik, iğrençlik görenler bunları sanatlarına yansıttılar. Çağdaş sanatta ise artık kurallar tamamen yıkıldı, hiç bir kıstas merkezde yer alamadı.
Bu ilerleme çizgisinde güzellik ve estetik, sanatla ilişkide olan bambaşka bir disiplin olarak kabul edilmeli. Ve insan da sanatı hem var eden hem de ondan beslenen odak olarak sanatla ve güzellikle değişken ilişkiler kurdu. Bu bağlamda da güzelliği evrimsel, sanatsal, zamansal, değişken, kişisel vs. bir şey olarak görmeli ve herhangi bir kıstasa sığdıramayacağımızı düşünmeliyiz.