Merhabalar.
Bu soruya iyi bir yanıt verebilmek için reformcu epistemolojinin iddialarını biraz açmam gerekiyor. Reformcu epistemoloji en yanlış anlaşılan felsefi düşüncelerden biri. Bunun en büyük nedeni reformcu epistemolojinin Plantinga ve Alston gibi savunucularının eserlerinden okunmaması. Bunun yanı sıra reformcu epistemolojinin anlaşılabilmesi bazı temel epistemoloji tartışmalarını, özellikle de içselcilik-dışsalcılık tartışmasını bilmeyi gerektiriyor. Bunun dışında bilinmesi gereken iki konu Plantinga'nın delilciliğe (evidentialism) ve klasik temelciliğe yaptığı eleştiriler. Reformcu epistemoloji savunulurken delilciliğin ve klasik temelciliğin problemlerinden hareket ediliyor zira. Bunların hepsine kısaca bakalım. İçselcilik-dışsalcılık tartışması ve temelcilikle ilgili detaylı bilgi için Taner'in yazdığı Epistemolojiye Giriş yazısını okuyabilirsiniz.
Kısaca dışsalcılık şunu iddia eder: Gerekçelendirme sadece kişinin zihnine içkin ve bir tür erişime sahip olduğu gerçeklerle ilgili değildir. Kişinin dışındaki ve herhangi bir erişiminin olmadığı olgular gerekçelendirmenin bir parçasıdır. Mesela dışsalcı gerekçelendirme teorilerinden biri olarak bilgiyi 'doğru şekilde neden olunmuş inanç' şeklinde tanımlayan teoriyi ele alalım. Kişinin inancı doğru şekilde nedenlenmişse onun bilgiye sahip olabilmesi için nasıl bildiğini bilmesi ya da o şeyi bildiğinin farkında olması gerekmiyor. Plantinga'nın reformcu epistemolojisi kendisinin sahip olduğu uygun işlevselci (proper functionalist) gerekçelendirme ya da teminat (warrant) teorisine dayanıyor. Kabaca bu teorinin söylediği şey güvenilir bilişsel yetilerin faaliyeti sonucunda ve güvenilir bir çevrede, yani o yetinin çalışmasını baltalamayan çevresel koşullarda, ortaya çıkmış inançlar bilgidir. Ya da hiç değilse bilgi olmak için son derece güçlü adaylardırlar.
Şimdi uygun işlevselci gerekçelendirme teorisini dini epistemolojiye uygulayalım: Şayet Tanrı varsa bizim bilişsel yetilerimizi o tasarlamıştır. Bu durumda onun bize Tanrı inancına uygun işlevselci gerekçelendirme teorisinin söylediği şekilde ulaşmamızı sağlaması mümkündür. Dolayısıyla Tanrı varsa ve uygun işlevselcilik doğruysa, Tanrı inancının güvenilir bilişsel yetilerle doğru şekilde ortaya çıkması mümkün olduğundan dolayı herhangi bir delile sahip olmadan da Tanrı inancının upuygun bir şekilde gerekçelendirilmiş ve rasyonel olabileceğini söyleyebiliriz. Üstelik bu durumda Tanrı inancının upuygun bir şekilde gerekçelendirilmiş olması için herhangi bir argümana ya da kanıta sahip olmak da gerekmiyor. Güvenilir bilişsel yetilerin söz konusu inancı üretmiş olması ve Plantinga'nın belirttiği birkaç koşulun daha sağlanması Tanrı inancının rasyonel olması için yeterli.
Plantinga'nın tezi radikal bir tez gibi görünse de yaptığı şey dışsalcı gerekçelendirme teorilerini teizmle birleştirmek sadece. Dışsalcı gerekçelendirme teorilerinin, belki Plantinga tarzı uygun işlevselci teoriler popüler olmasa da, oldukça popüler olduğunu düşünecek olursak ortada teizm ve dışsalcılığın doğal sonucu denebilecek bir tez var.
Reformcu epistemoloji Tanrı'nın varlığını 'kanıtlamaya' çalışmıyor. Reformcu epistemolojiyi kullanarak unicornları ve balkabaklarını kanıtlayamazdık o yüzden. Olsa olsa unicornlara ve balkabaklarına olan inancın rasyonel 'olabileceğini' kanıtlayabilirdik. Eğer Tanrı olsaydı ve unicornlara inancı güvenilir bilişsel yetilerin doğru şekilde çalışmasıyla ortaya çıkarsaydı bu durumda unicornlara olan inanç gerçekten de rasyonel olurdu. Bunu kabul etmekte sıkıntı görünmüyor. Ama unicornlar yokken unicornlara inancı rasyonel kılamıyoruz reformcu epistemolojide. Göz ardı etmemek gereken bir nokta bu. Unicornların olmadığını düşünmek için çürütenlere (defeater) sahibiz. Mevcut deneyimlerimiz, atlar hakkında bildiklerimiz gibi veriler unicornlara inanç için çürüten statüsünde. Reformcu epistemoloji çürütenlere sahip olmamız durumunda inançlarımızın temel inanç statüsünü yitirebileceğini kabul ediyor zaten. Yani önümüze gelen her şeyi temel inanç yapamıyoruz reformcu epistemolojide de.