Bilimsel açıdan bakarsak savaş, kolektif biyokütlelerin (yani biz insanların) kaynaklar üzerindeki rekabetini çözmek için kullandığı, yüksek entropili ve kinetik enerjisi bol bir etkileşim protokolüdür.[1] Barış ise aynı biyokütlelerin, sistemin tamamen çökmesini engellemek için geçici olarak girdiği düşük entropili, homeostatik bir denge durumudur. Yani biri sistemin termodinamik olarak kendini imha etmeye doğru hızla ilerlemesi, diğeri ise bu imhayı sıkıcı toplantılar ve diplomatik nezaket kurallarıyla erteleme sanatı. Sonuçta ikisi de aynı oyunun farklı seviyeleri; birinde "last man standing" oynuyoruz, diğerinde ise "herkesin birbirine gıcık olduğu ama çaktırmadığı bir şirket pikniği" modundayız.
Aslında "fark" dediğimiz şeyin tamamı, bizim neokorteksimizin limbik sistemden gelen "tehlike var, kaç!" ya da "her şey yolunda, gevşe" sinyallerine atadığı keyfi etiketlerden ibaret. Savaş durumunda amigdala ve sempatik sinir sisteminiz adeta bir rock konserindeki solist gibi coşarken, barış durumunda parasempatik sinir sistemi devreye girerek vücudunuza "tamam, şimdi o fazladan yediğin tatlıyı sindirebiliriz" komutunu verir. Yani termodinamik açıdan ikisi de sadece enerjinin ve maddenin farklı düzenlemeleri. Birinde füzelerle atomları ayrıştırıyoruz, diğerinde ise kelime oyunları ve cinaslarla sosyal bağları güçlendiriyoruz (ya da zayıflatıyoruz, şakanın kalitesine bağlı). Evrenin büyük, soğuk ve umursamaz gözünden bakınca, bizim "savaş" ve "barış" dediğimiz bu iki durum, bir kuasarın patlaması yanında, bir su birikintisi üzerindeki iki farklı desenden daha anlamlı değil. Sadece bir grup aşırı gelişmiş maymunun can sıkıntısıyla başa çıkma yöntemleri benim görüşüm bu.
Kaynaklar
- ResearchGate. On The Thermodynamics Of War And Social Evolution. Alındığı Tarih: 17 Ağustos 2025. Alındığı Yer: ResearchGate | Arşiv Bağlantısı