Benim şöyle uzunca bir düşüncem var:
Nasıl gözlerimizi, karaciğerimizi birer makine olarak düşünebiliyorsak, beynimiz de böyle bir makine. Beynin asıl işlevi bütün vücudu organize edip, duyu organlarından aldığı bilgilere göre bütün organizmayı olabildiğince hayatta tutmaktır. Bu yüzden beyin bizim zeka dediğimiz kavram doğrultusunca evrimleşmiştir. Beyin çoğu işlevini yerine getirirken, öğrendiklerini kullanır. Satranç tahtası örneğinde gördüğümüz gibi beyin, gölgenin işlevini bildiği için gerçeği değiştirir. Bunu yaparken mantığı kullanır.
Bebeklikten başlayarak, beyin kendi üzerine fikirler ortaya atar. Dilimizdeki özneler, beynin bir fiil varsa bunu yapan da vardır mantığı yüzünden mevcuttur. Beyin gördüğünün duyduğunun farkına varması ile birlikte bir özne yaratma ihtiyacı duyar. Bu özne olmaksızın beyin aldığı bilgilerin doğruluğundan emin olamaz. Gerçekliği hayal edemez. Şüphesiz beyin görmediği şeyleri de görme kabiliyetine sahiptir biz buna halüsinasyon diyoruz fakat beyin aynı zamanda gördüğü şeylerin kendi üretimi mi yoksa dışardan alınan bir bilgi mi olduğunu ayırt etmesi gerekir. Bu yüzden bir özneye ihtiyaç duyar. Görüyorsam ben varımdır düşüncesi ile kendine bir kimlik kazandırır. Biz buna Self diyoruz.
Self, bebeklikten başlayarak gelişen bir konsept olduğunu biliyoruz, yani insanlar doğduklarında kendi varlıklarından haberdar değiller bu durumu öğreniyorlar fakat öğrenme biçimleri aynı satranç tahtasında olduğu gibi bir illüzyon. Beyin satranç tahtasının üzerindeki objeyi görüyor ve onun oluşturduğu gölgenin de farkında. Gölgenin altında kalan renklerin daha koyu gözükeceğini bildiği için onun rengini daha açık bir renk olarak algılıyor. Mantığı şu şekilde;
Karenin üstünde gölge var BU YÜZDEN göründüğünden daha açık renk OLMALI.
Ve sonuç olarak biz gölge altındaki kareyi daha açık renk olarak görüyoruz. Beynin bu tarz düşünmesin mantıklı olduğu kesin fakat gerçekleri, kendi belirlediği doğrular doğrultusunda değiştirmesi bizim gerçeği oluğu gibi algılamamızı engelliyor.
Şimdi bunun nasıl bilincin oluşumu ile ilgili olduğunu aynı tarz bir cümle ile açıklayalım.
Hiç bilgim olmayan bir dünyadan bilgi alabiliyorum BU YÜZDEN ben var OLMALIYIM.
Beyin bu bilgi ile yapması gerekenin farkına varıp bir benlik yaratmaya başlıyor.
Benliğin Yapay Oluşumu
Benliğin kendiliğinden var olduğu için değil de bir mantıktan hareketle kendi varlığının zorunluluğun ötürü beyin tarafından yapay bir şekilde oluştuğunu anladık peki bunun bir illüzyon olduğunu ve aslında var olmadığımızı açıklayalım. Önce benlik kavramımızı sorgulayıp ne gibi özelliklere sahip olduğunu inceleyelim. Benlik kavramı tarih boyunca çok üstüne düşünülmüş bir konsept çünkü bir mantıki zorunluluk sonucu doğan bir konsept olan benliğin mantıkla çelişen birçok yanı var. Bunlar ben varım sorusundan sonra sorulan, eğer ben varsam ben kimim sorusunun cevapsızlığından kaynaklanıyor. En ilkel medeniyetler de dahi bu soru sorulmuş ve cevabın ben bedenim değilim olduğu düşünülmüştür bunun mantıki açıklamaları doğru olmamakla birlikte mevcuttur. Bu noktada ruh denilen alternatif bir varlığa bu işlev yüklenmiştir. Doğa mantığı içinde kendine yer bulamayan benlik kendini metafiziksel temeller üzerine bina etmiştir.
Beyin benlik kavramını icat etmesiyle dahi kendi varlığını tarihin çok büyük bir bölümünde anlayamamıştır. Birçok beyin kendi üstüne düşünmüş fakat beynin işlevini anlamamıştır. Yirminci yüzyıla kadar beynin vücudu kontrol ettiği dahi anlaşılamamıştır.
Beyin, kendinin zorunlu varlığı hakkında yanılmamıştır. Fakat ikinci soruya verebileceği bir mantıklı cevap yoktur zira beynin tek başına kendisinin nasıl çalıştığını anlaması mümkün değildir. Bu yüzden beyin kendini bu mantık çıkmazından kurtarmak için benliği yaratır. Aslında bir tahmin makinesi olan beyin kendi üzerinde yaptığı tahminlerine biz ben diyoruz. Fakat bu tahminler düşüncelerden öte şeyler değil her tahmin gibi. O yüzden Descartes Düşünüyorum öyleyse varım ifadesi bir çıkmaza gidiyor. Bu mantık zaten, beynin benliği oluşturmasının sebebi fakat bu ifade benlik için doğru değil. Çünkü düşünen ben değil beynimdir, var olan ben değil yine beynimdir. Şimdi, inanıyorum ki benlik kavramının beyinden ne kadar farklı olduğunu ve aslında bizim beynimiz olmadığımız yeterince açıktır fakat yine de açıklamakta fayda var.
Eğer, biz beynimiz olsaydık, ona hakim olurduk. Onun aldığı ve işlediği her türlü bilgiden haberdar olmamız gerekirdi. Bu doğrultuda bir örnek verirsek, rüyalarımızı kendimiz yaratmamız gerekirdi fakat rüyaları yaratan beynimizdir biz değiliz. Bir başka örnek hafıza, hafıza erişimimiz çok kısıtlı. Yaşadığımız çoğu şeyi aslında beynimiz biliyorken bize zaman zaman çok küçük parçalarına erişmemizi sağlıyor. Aktif olan düşünceye bağlı anılarımıza erişmemizi sağlıyor. Yani beynin düşünceleri bizim kendimiz düşündüğümüzü düşündüğümüz düşüncelerden çok daha fazla. Bu da demektir biz beynimiz değiliz fakat onun küçük bir parçasıyız. Çünkü bizim yaratıcımız kendi beynimizdir.
Benliğin yapay oluşumu bilinci içermez
Beyin kendi oluşturduğu bu benlik mekanizmasına neredeyse hiçbir yetki vermemekle birlikte onu kendini yönettiğine ikna etmiştir. Buna biz bilinç diyoruz. Fakat bu da bir başka illüzyondur daha doğrusu halüsinasyondur. Gerçek, beyin tarafından kasıtlı olarak, kendi mantığına uydurmak amacıyla, saptırılmıştır. Birkaç temel soru sorarak bu sistemin ne olduğunu anlayabilir ve kendimizi özgür irade halüsinasyonundan kurtarabiliriz.
Soru 1: Karar alırken neye göre karar alırız?
Cevap: Mantık ve duygularımız ile
Soru 2: Mantık bilinçli olarak ürettiğimiz bir şey midir?
Cevap: Hayır, mantık bugüne kadar yaptığımız dünya gözlemlerinden edindiğimiz bilgilerin geleceği tahmin etmesidir.
Örnek: elimizden bıraktığımız kitabın düşeceğini mantık sayesinde bildiğimiz gibi, bir yere giderken hangi taşıma aracını kullanacağımıza karar vermemiz bir mantık dolayısıyla geleceği geçmişe göre tahmin etme yeteneğimizin bir sonucudur. Örneğin İstanbul’dan Lizbon’a gitmek isteyen biri bu yolculuğu uçakla, trenle veya otobüsle alabilir. Fakat mantığı devreye soktuğumuzda uçaktan başka bir yol olmadığını biliriz. Daha kompleks bir örnek verirsek, İstanbul’dan Ankara’ya gelecek biri bu yolculuğu hangi araçla yapacağına karar verirken birçok farklı gözleminden yararlanır. Bu çok kompleks bir düşüncedir. Zamanın ve paranın kişiye göre değerinin farklı olacağından farklı kişiler farklı kararlar alabilir ama hepsi kişinin mantığına göre doğrudur.
Soru 3: Duygular bilinçli olarak ürettiğimiz şeyler midir?
Cevap: Hayır.
Sonuç: Bağımsız kararlar alabilecek yetenekte bir beyine sahip değiliz. Yani bir halüsinasyon olan benlik kesinlikle bir bilince sahip değil yani bizlerin bir bilinci yok fakat beynin de bir bilince sahip olmadığı kendisinin bir tahmin makinesi olmasından ötürü tahmin edebiliriz. Bu noktada spesifik genler ve spesifik ortam şartları kısacası yaşadığımız hayat bizim beynimizin mantığını oluşturmasını sağlıyor. Beyin sadece kendi imkanları ile bu mantığı kullanıp sonuçlara varıyor.
Bilinçli Olmak Ve Farkında Olmak Arasındaki Fark
Şüphesiz ki insan etrafındaki diğer canlılardan ve cansızlardan farklı. Bu fark çoğu zaman bilinç olarak düşünüldü fakat ben bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyorum. İnsanın sahip olduğu yetenek farkında olmaktır. Hayvanlarda birçok şeyin farkında olabilir, örneğin bir fare uzakta bir yiyeceğin farkında olabilir. Fakat bizim farkındalığımız o kadar gelişmiştir ki biz bunu aslında var olması mümkün olmayan metafiziksel bir özellik olarak yorumluyoruz. Biz kendi düşüncelerimizin farkındayız. Eğer halüsinasyon olan benlik olmasaydı da belki de bu kadar kompleks düşünceler üretebilirdik fakat bunların farkında olabilir miydik bir fikrim yok. Çünkü her ne kadar benlik dediğimiz yapay mekanizmanın düşüncenin yaratılmasında bir işlevi olmasa dahi onun farkına varmamızı sağlıyor. Benlik mekanizmamızdan geçmeyen düşüncelerin farkında değiliz. Yani aslında rüyalarımızı yaratan beynimiz mutlaktır ki onlar üstüne düşünüyor fakat biz ancak uyandıktan sonra eğer benliğimiz o anılara ulaşırsa onların farkında oluyoruz. Fakat belki de beynin kendine has daha üst bir farkındalığı vardır ve biz sadece o farkındalık bize ulaştığı zaman farkında olduğumuz için farkındalığı benlik ile eşleştiriyor olabiliriz.
Bilinç ise hayali bir konsept olarak farkındalıktan çok farklıdır. Bilinç hayal etmesi dahi oldukça zor olan bir konsept. Bilince sahip bir canlı, herhangi bir dış etkene veya iç etkene bağlı kalmadan kararlar alabilmelidir. Fakat ne dış ne iç etkenlere bağlı olmayan kararlar almak ne mümkündür ne de mantıklıdır. Diyelim bir canlı değil ama bir tanrı, sonsuz bilince sahip olsun. Yani herhangi bir dış faktörde veya iç faktörden etkilenmeksizin kararlar alabilsin. Fakat kararların kendisi zaten bir durum üzerine ya da bir soru üzerine alınır. Bu durumda hiçbir karar dış etkenlerden uzak alınamaz. Örneğin bir tanrı evreni yaratıp yaratmamaya karar verirken neyi göz önünde bulundurur? Eğer hiçbir şeyi göz önünde bulundurmazsa ve bu sonsuz bilinçse, her zar tanrısal bir güce sahiptir. Yok eğer tanrı birkaç koşulu düşünüyorsa, geleceği tahmin edip yada bilip ona göre kararlar alıyorsa tanrının da bilinci yoktur. Ancak farkındalığı olabilir. Şimdi metnin ne kadar saçma geldiğinin farkındayım fakat bu sorun benim anlamsız cümleler kurmamdan ileri gelmiyor, bunun sebebi üzerine düşündüğüm kavramların beyin tarafından sonu gelmeyen soruları durdurmak amaçlı ürettiği mantık dışı kavramlar olması. Özgür Seçim diye bir şey mümkün değildir. Hatta Seçim diye bir şey mümkün değildir. Fakat bize günlük hayatta dahi seçim yapmak çok normal geliyor. Ama aslında bu bizim hayal ettiğimiz ve devamlı olarak gerçeği saptırarak doğru olduğunu düşündüğümüz bir kavram.
Özet: Bizim benlik diye düşündüğümüz şeyler aslında beynin kendinin ne olduğu hakkındaki yanlış tahminleridir. Satranç tahtasında yanlış bir şekilde gölge olduğunu düşünmesi gibi. Biz doğal bir sürecin sonucu olarak var değiliz. Yapılması zorunlu bir mantıksal hatadan ötürü var olduğumuzu düşünüyoruz.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Bahsi Geçen Satranç Tahtası Illüzyonu. (23 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 23 Eylül 2019. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı