Mutlak özgürlük yoktur, gerekli de değildir!
Sadece zorunluluğun kavranmış hali vardır.
Bizler toplumsal varlık olarak tanımlandığımız sürece başkalarına ihtiyacımız var demektir ve bir ortamda bizden başkaları da var ve onlarla birlikte bir yaşamı sürdürme mecburiyetinde isek; taleplerimize karşı vazgeçeceklerimiz olmak zorundadır demektir.
Şayet bunu kavramaz isek, özgürlük metalaşır ve soruda geçen açıklama bölümündeki ifadelerde olduğu üzere bizleri de nesneleştirir, metalaştırır.
Takdir edersiniz ki metalaşan, nesneleşen, şeyleşen her şey de alınıp satılır.
Oysa gerçek özgürlük, sınırsız bir başıboşluk, keyfilik değil; aksine mecbur olunan şeyin gönüllü olarak ve gerek evrimimize gerekse evrimin bize muazzam hediyesi olan ve bunu izah eden zihnimize sadakatidir.
Uyuyalım, yemek yiyelim, dışkılayalım diye kafamıza bir şey dayayan yok. Hepsini zevk ile ve gönüllü olarak yaparız. Öyle mi? Hele bir yapmayalım da görelim evrimsel biyolojimizin ömre bedel şamarını…
İşte bunun adı özgürlüktür. Yani gönüllülük. Yani ve esasında kavranmış zorunluluk ve bu kavramanın otomatikleşen evrimsel, bilimsel, doğal izdüşümü.
Bu gerçekliğin uğrunda vereceğimiz mücadelede, neyimizi, ne için ve ne şekilde feda edeceğimiz bize bağlıdır. Evrimimize ve bunun hediyesi olan zihnimize sadakat temelinde ve özellikle toplumsal bir yapının vazgeçilmez bir parçası ve ortağı olarak bunun devamı için bu mücadeleyi verenler var. Bugünkü görece huzuru onlara borçluyuz.
Hayallerimiz ne denli bu evrim-bilimsel temele oturur ve ona hizmet eder ise o denli yol alırız. Ne denli tezat olur ise de, kişi olarak yol alabiliriz fakat türümüze, sevdiklerimize, sevenlerimize sallayarak… Sevgiyle…