Soru, varlığın mümkün olabilmesi için, var olmasının bir amacı olması gerektiğini varsayıyor. Fakat bu varsayımı ispatlamıyor - ve bugüne kadar hiç kimse ispatlayamadığı gibi, bunu yapmaya çalışanların bulguları hep var oluş için öncül bir amaç veya gerekçe olmadığını gösterdi.
Eğer nihayetinde tekrar ayrılacaklarsa, oksijenle hidrojen neden tepkimeye girer? Eğer tekrardan yoğunlaşacaksa, su neden buharlaşır? Tavşan madem kurda yem olacak, neden doğuyor? Bunlar, anlamlı gibi gözüken ama bahsettiğim temel varsayımın muhtemelen tamamen hatalı olmasından ötürü, özünde oldukça anlamsız olan sorular. Bir şeyin sonunda orijinal formuna dönecek olması, ondan önce hiçbir şey yapmaması gerektiği veya yaparsa bunun "anlamsız" olacağı anlamına gelmiyor.
Mesela insan beyni bu kadar iri olacak biçimde evrimleşmemiş olsaydı, bilinç de hiçbir zaman var olamayacaktı; dolayısıyla "insan" denen şey de bu soruyu asla soramayacaktı. Ama o durumda bile dereler, nehirler, başka canlılar, yaşam, ölüm, vs. olacaktı. Sadece biz, onun hiçbir zaman bu derinlikte ve gerçeklikte farkında olamayacaktık. Bu yalın gerçek bile Evren'deki var oluşun nesnel bir anlamı olmadığını (veya en azından olması gerekmediğini) görmeye yeter.
Bizim beynimiz, olaylar arasındaki nedensellikleri tespit edecek biçimde evrimleşmiş bir makina olduğu için (zira o sayede daha kolay hayatta kaldık ve daha çok üredik), her şeyin kendinden önce gelen bir nedeni olduğu gibi, her şeyin aynı zamanda var olması için bir amacı da olması gerektiğini varsayıyoruz. Bu, belli sınırlar dahilinde mantıklı olabilir: Tavşanın var olmasının ekosistemin o anki sürekliliği için bir faydası olabilir; dolayısıyla "Bu tavşanın var olmasının bir amacı var." deriz. Ama bu, o zaman ve mekan kapsamından ibarettir. 50 milyon yıl sonra o "amaç" veya "fayda" ortadan kalkabilir; tavşan artık var olmayabilir ama bu, var olduğu zaman bir şeyler yapabildiği, bir amacı olduğu (o amaç ne kadar bilinçsiz ve deterministik yasalardan doğuyor olsa bile) gerçeğini değiştirmez.
Bilincimizin çalışma biçimi gereği amaçlar arayacak şekilde var olduk dedik. Dolayısıyla kısacık var oluşumuz boyunca ne amacımız olduğunu da kendimiz belirlemek zorundayız; zira neredeyse garanti verilebilir ki var oluşunuzun dışsal, objektif, nesnel bir amacı yok. İster iyi bir hayat yaşamak olur, ister erdemli bir hayat yaşamak olur, ister başka bir şey olur. Kimi inandığı yaratıcı için yaşar, kimi ailesi için yaşar, kimi arkasında iyi bir şeyler bırakmak için yaşar, kimi umursamadan yaşar. Bunların hiçbiri, diğerlerinden daha "gerçek bir amaçtır" denemez; zira bunu diyebilecek olsaydık, insanın var oluşunun dışsal, objektif ve nesnel bir amacı olduğunu söyleyebilir konumda olurduk - ama değiliz.
Ricky Gervais, bunu en iyi şekilde söylüyor: Bir filmin sonunda biteceğini bilmek, o filmi izleme arzunu azaltıyor mu? Elbette hayır. Hatta tam tersine, filmin bitecek olduğunu bilmek, onun değerini daha da arttırıyor. Ondan daha çok keyif almana, onun 1 kerelik bir deneyim olduğunu anlamana, 2. kez izlediğinde aynı tadı almayacağını bilmene neden oluyor. Eğer hayat sonsuz olsaydı daha anlamsız olurdu; zira sonsuz, birçok kişinin sandığının aksine, olgulara anlam katan bir şey değil. Tam tersine, onların içindeki anlamı söküp atan bir şey. Adı üstünde: sonsuz.